Amerikan Senatosu'nda neler oluyor?
Bu hafta içerisinde, kullanıcılarının kişisel verilerini sunduğu iddiası nedeniyle Amerikan Senatosu'nda ifade veren Facebook'un CEO'su Mark Zuckerberg, kendisine sorular soran Demokrat Senatör Dick Durbin'in "Acaba dün gece hangi otelde kaldığınızı bizimle paylaşabilir misiniz?", "Bu hafta içinde eğer biriyle mesajlaştıysanız, bu kişinin kim olduğunu bize söylemek ister misiniz?" şeklindeki iki sorusuna cevap vermedi.
Yani, Zuckerberg özel bilgilerini Senatör ile paylaşmadı. Oysa 2 milyar kullanıcıya sahip Facebook, kullanıcılarının gece nerede uyuduğu veya kiminle mesajlaştığı bilgisine pek ala sahip!
Bu durumu daha iyi değerlendirebilmek için konunun başına dönüp 'Cambridge Analytica Skandalı da ne?', 'Zuckerberg neden ifade veriyor', 'tüm bunların bizi etkileyen boyutu ne' sorularını cevaplamadan önce bir kavramı iyice anlamak gerekiyor: Çevrimiçi davranışsal reklamcılık.
Nedir bu "çevrimiçi davranışsal reklamcılık"?
Hani bir internet sitesini ziyaret ettiğimizde yanlarda gördüğümüz o reklamlar var ya, onların hiç biri rastgele çıkmıyor. Bizim daha önceden gezindiğimiz alışveriş siteleri, baktığımız otellerin internet siteleri, beğendiğimiz videolar ve daha niceleri reklamların içeriğini belirliyor. Yani, kişiye özel reklamcılık yapılıyor bir nevi.
Ve bu reklam pazarı, Facebook'un geçen sene elde ettiği 40 milyonluk gelirin yüzde 98'inin kaynağını oluşturuyor…
Bilen bilir ama bilmeyen, "Ne oluyor, neden Facebook'u silmem gerektiği söyleniyor?" diye kafası karışanlar için skandalın ne olduğunu şöyle bir özetleyelim… Öncelikle…
Her şey masum bir kişilik testi ile başlıyor!
Psikoloji ile ilgilenen herkesin bildiği bir test vardır. İnsanları 5 temel kişilik özelliğine göre gruplara ayıran "Beş Faktör Kişilik Testi(Big 5)" olarak adlandırılan bu test, kişinin dışa açık, uyumlu, sorumlu, dengeli ve yeni deneyimlere açık bir kişi olup olmadığını ölçüyor. Cambridge Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden üç doktora öğrencisi, bu testi Facebook'a taşıyor ve kısa sürede milyonlarca insanın testi cevaplamasıyla geniş katılımlı bir psikolojik veri tabanı oluşturuluyor.
Bu verilerin değerlendirilmesiyle 2012 yılında ortaya konan çalışmanın sonucu şöyle:
Yaptığımız 68 Facebook beğenisiyle, dinimiz, ırkımız, alkol veya sigara kullanıp kullanmadığımız veyahut hangi partiye oy verdiğimiz yüzde 85 ve üzeri bir oranla tahmin edilebiliyor. Beğeni sayısı 70'e ulaştığında, verileri toplayanlar bizi arkadaşlarımızdan daha iyi tanıyor. Bu şirketlerin hakkımızdaki tahminleri, 150 beğeni sonrası ebeveynlerimizden; 300 beğeni sonrası ise eşimizden daha isabetli olabiliyor. Bir noktadan sonra ise, bizi bizden daha iyi tanıyorlar denilebilir!
Seçim stratejisi için danışmanlık hizmeti veren Cambridge Analytica şirketi ise işte bu noktada, olaya dahil oldu! Teste katılanlara cüzi miktarda ücret ödeyerek, bu kişilerin arkadaşları hakkında dahi bilgileri toplayarak devasa boyutta verilere ulaştı.
Ve devamında, Facebook üzerinden yasa dışı bu yolla bilgilerine ulaştığı 50 milyon seçmenin (daha sonra bu sayının 87 milyon olduğu ortaya çıktı) hangi mesaja nasıl tepki göstereceğini modelleyerek, adeta kişiye özgü seçim kampanyası yürüttü.
Örneğin, kararsız seçmene fikirlerini istedikleri yöne kaydıracak reklamlar gösterdiler, Trump'a asla oy vermeyecek bölgelerdeki seçmeni sandıktan uzak tutmak için Clinton aleyhine haberleri gösterdiler ve bu bölgelerde seçime katılımı yüzde 7-8 oranında azalttılar…
Yani, çoğunlukla ayakkabı, buzdolabı, otel vs. pazarlamak için sundukları "çerez" reklamlarla, bu defa ABD başkanını pazarladılar!
Peki, kişisel verilerimize sahip olup tehlike oluşturan tek platform Facebook mu?
Ne yazık ki hayır! Google, Instagram, Twitter, Youtube, hatta müzik dinleme uygulaması Spotify ve sportif aktivitelerimizi ölçmek için adımlarımızı sayan uygulamalar bile bizimle ilgili oldukça fazla bilgiye sahip.
Bu uygulamaların hepsinin arkasında Cambridge Analytica benzeri veri modellemesi var.
Modern dünyada özel hayat kavramının sınırlarını biz bilerek ve isteyerek genişlettik. Kimse Facebook'ta, Instagram'da yer bildirimi yapmak için bizi zorlamıyor elbet ama kişisel bilgilerimizin başkalarının elinde nasıl kullanılabileceği, bu son yaşanan skandalda açıkça ortaya konuyor.
Bu da kişisel verilerimizi koruyacak evrensel boyutta yasal düzenlemeleri zorunlu kılıyor.
Bu sebeple, Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan 25 Mayıs 2018'de yürürlüğe girecek olan özel verilerin işlenmesi için "açık rıza" alınması gerekliliği gibi birçok yeni düzenleme ve uygulanmaması halinde ağır cezai yaptırımlar getiren "Genel Veri Koruma Regülasyonu (GDPR)" neleri değiştirecek merakla bekleniyor.
Türkiye'de de, 7 Nisan 2016'da yürürlüğe giren "6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu (KVKK)"nun kişileri koruyucu şekilde uygulanması bu nedenle önemli.
(Geçtiğimiz hafta 7 Nisan'da telefonuna arka arkaya gelen mesajlara anlam veremeyenler için söyleyeyim… KVKK' nın 2 yıllık uyum süresi 7 Nisan'da doldu. Telefon numaramızın bulunduğu tüm firmaların, aynı gün mesaj yollaması ve gizlilik politikalarını bizlerle paylaşması da bu kanuna uyum içindi.)
Başka bir skandal daha yaşanmasını önleyeceğini umduğumuz bu yeni düzenlemelerin hayatlarımıza nasıl etki edeceği ise ancak uygulamalarla anlaşılacak… Bekleyip görelim…