Allah iftiradan korusun!
Bugün Ülkücü Hareket'in lideri Alparslan Türkeş'in vefatının 23. yıldönümü. Muazzam bir cenaze töreniyle defnedildi. Oradaydım. Karda, tipide Türkiye'nin dört bir tarafından ceketle, lastik ayakkabıyla gelenleri gördüm. Türkiye için mi, bir fâni için mi Ankara'ya akın ettiler? Mesaj, fâni nezdinde Türkiye'ye idi. Türkeş'in cenaze töreni M. Kemal'in töreninden sonra en manalı törendir.
15 Nisan 1978. Türkiye'nin en karışık, her gün cenazelerin kaldırıldığı bir zamanda Türkeş'in liderliğinde Türkiye'nin dört bir tarafından gelen halkın öncüsü 100 binler Ankara'da, Tandoğan'da mitinge katıldılar. Oradaydım. Türkiye'nin ötesinde dünyaya haykırdılar. Türkeş, elinde "Ölümden ve işkenceden yılmayız" pankartıyla en önde miting alanına yürüyordu. Sağ yanında iki yıl sonra şehit edilen Gün Sazak, sol yanında gazetemizde yazan Sadi Somuncuoğlu vardı.
12 Eylül öyle bir işkenceye uğratacak ki... Bu işkencelerin hikâyesini dinleseniz içiniz kaldırmaz.
15 Nisan 1978 haykırışını, Türkeş'in cenaze törenine "Türkiye"nin katılışını idrak edemeyen kısır fikirliler, kasıtlılar, düşmanlar hâlâ kinlerini kusuyorlar, hâlâ iftirada yarışıyorlar.
Malûm zat Selahaddin E. Çakırgil, Muhsin Yazıcıoğlu için yazdığı bir yazıda şunları diyebiliyor:
"Aramızda, Genel Başkanı olduğu 'Gençlik Teşkilatı'nın ideolojisi ve eylemlerindeki eğilimleri dolayısıyla bir mesafe vardı. / Ama, bu arkadaşın, aile yaşayışının İslâmî hassasiyetler çerçevesinde olduğu haberleri gelirdi. Böyleyken, 'Nasıl olur da, bir kavmi, İslâm'ın reddettiği 'en üstün ırk' boyutlarına taşırdı?' diyeydi bu mesafe.." (Star, 27 Mart 2020)
Yazısına "Allahu Celle Celâluhu" ile başlayıp "Allahu Zülcelâl"le bitiren iktidardakilerin pek itibar ettiği, halkın kafasını bulandırsın diye konferanstan konferansa koşturduğu Selahaddin E. Çakırgil, Allah'tan korkmadan "zan" üzerine böyle yazabiliyor!?
Bu kişi, sırf "Türk" alerjisinden dolayı Kur'ân-ı Kerîm'in hükümlerine tavır aldığının bile farkında değil! Kaç defa yazdık. En son şunu da yazdım: Rahmeti Yazıcıoğlu ile aramızda hiçbir fark yoktu ve bunları kendisiyle konuşurduk. Benim yazılarımın altına imza atmada hiç tereddüt etmeyeceğini bilirim.
Uzun uzun "en üstün ırk" tartışmalarına girmek manasız. Çünkü böyle bir telakki olamaz. Delilleri sıralamak tekrarın tekrarı olacak.
Bu kişinin bir başka iftirası doğrudan Türkeş'e:
"... 'dâvadan dönenler için nasıl emirler verdiği' bir tevâtür halinde dillerde dolaşan Alpaslan Türkeş..." diyor.
Türkeş'e dair kitabımızdan aktaracağız:
"Yıl 1967. Günlerden 30 Temmuz Pazar... Spor ve Sergi Sarayı'nda Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin İstanbul İl Kongresi yapılmaktadır. Bu kongrede Türkeş partinin genel başkanı olarak bir nutuk irad eder... Bu konuşmasının bir yerinde: 'Geriye dönersem vurun! Davaya katılıp geriye dönen herkesi vurun!' sözleri geçmektedir.
Bu sözler, Ülkücüler arasında son derece heyecan uyandırıcı, davaya inançlarını pekiştiricidir. Ama karşısında olanlar, bu sözlerle Ülkücülerin davalarından vazgeçenleri öldüreceği anlamını çıkarmak istemişlerdir."
Kitapta konuşmanın metni var. Siyak ve sibakla maksadın ne olduğunu anlamak zor değil.
Selahaddin E. Çakırgil'e sadece "Nur, 24/15" ve "Hucurât 49/12" ayetlerini hatırlatacağım.