Ali’yi sevmek Alevîlik mi?
“Dört dörtlük Alevîyim” diyor Başbakan Recep T. Erdoğan ve ardından neden Hz. Ali’yi çok sevdiğini sıralıyor.
R. T. Erdoğan’ın Hz. Ali sevgisini anlatırken kurduğu cümleler, Sünnîlerin her zamanki sözleridir.
Basın-yayın organlarının R. T. Erdoğan’ın Hz. Ali sevgisini öne çıkarışlarına bir anlam veremedim. Cahillik mi desem, ki galiba öyle...
Alevî kardeşlerimizin de Sünnîlerin bu sevgilerinden şüpheleri yok...
Onların meselesi başka... Alevîlik bir inanma sistemi... Siz bu sisteme dahil olmasanız bile, sisteme nasıl baktığınızı önemsiyorlar.
Biliyorsunuz, her fırsatta yazıyorum, Arnavutluk ve Makedonya Bektaşîlerine, Tokat-Zile yöresi Kıraçlarına, Kaz Dağlarına, Ankara çevresi Alevîlerine kadar “Bektaşiyim” veya “Alevîyim” diyen çok insanla görüştüm. Kabul etmeliler ki, her bir Alevînin ayrı bir meşrebi, ayrı bir cem usûlü karşımıza çıkıyor. Belki yüzyılların “takiyye”si yüzünden birbirinden kopuk topluluklar kendi inanç sistemlerini kurmuşlardır. “Takiyye” derken kimse alınmasın... Şah İsmail’in (1487-1524) Osmanlı sahasındaki faaliyetlerinden dolayı, gizlilik esastı ve “azlık”, “çokluk” yanında kendisini belli etmez, “çokluk” gibi görünürdü. Bu kaçınılmaz bir davranış şekliydi. “Alevîyim.” dese ne olacağını düşünebiliyor muzunuz?
O dönemler geçti, kim Alevî ise, göğsünü gere gere Alevîyim, diyebiliyor ve demelidir de...
Söz sahibi Sünnî kesimlerin Alevîlerin inanç sistemlerini kabul etmeleri imkânsızdır. Bunu bilin. Onun için “Ben de Alevîyim.” diyen Recep T. Erdoğan, mugalata ediyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Diyanet İşleri Başkanlığı ancak “dedeler”e eğitim verebilir, o da Sünnî sistemi anlatmak içindir. Yoksa, “Cem usûlü şudur; şunlara riayet edeceksiniz.” gibi bir anlatıma gidemez. Çünkü Hanefî sisteme göre kurulmuş Diyanet İşleri Başkanlığı içinde, açacak Kur’an-ı Kerim tefsirini, açacak hadis-i şerifleri, Alevîlerin söz ve ritüellerinin karşılığını arayacak... Bulamazsa?
Ak Parti Hükûmeti, “dinsizlik” esası üzerine kurulmuş Marxist PKK ile işbirliği yapar -ki yapıyor- ancak Alevîlerle bir mutabakata varmaz, varamaz.
Alevî kardeşlerimiz, dış bağlantılı birtakım derneklerin tasallutundan kurtulmalıdır. Kendi içlerinde birlik sağlamalıdır. Alivîlikle ilgisi olmayanların Alevîliği kullanmalarına izin vermemelidirler. Hususiyetle insanlarımız içine nifak sıkacak davranışlar sergileyenleri daire dışına itebilmelidirler.
12 Eylül 1980 öncesinde Maraş’ta, Çorum’da, sonra 1992’de Sivas’ta ve başka yerlerde, hepimizin yüreğini yakan Alevîlere yönelik gösterilen müessif hadiselerin sebepleri ve neticeleri üzerine gerçekçi yorumlara gidilmelidir. Her fırsatta yara kaşımak tarafları tayakkuza geçirir ki, bu “birlik” ruhunu zedeler.
Öncelikle mutabık kalınan noktaları, bütün Alevî kesimler tespit etmelidir. Söz çok ama şimdilik bu kadar.