Alevîlik hep gündemde olacak
Türkiye''de Alevîlik ve Bektaşîlik iç içe görünse de en çok Alevîlik öne çıkar. Balkanlarda ise Bektaşîlik öndedir.
"Her Alevî Bektaşî''dir; fakat, her Bektaşî Alevî değildir." sözü bir gerçeği ortaya koymaktadır. Bildiğiniz gibi II. Mahmut, 1826''da, Bektaşî geleneğinin yer ettiği Yeniçeri Ocağını kaldırınca, Bektaşîlik geri planda kalmış, Alevîlik öne çıkmış, Bektaşîlik Alevîlik içinde anılır olmuştur.
Bir "baba"dan nasip almak suretiyle her isteyen "Bektaşî" olabilir. Alevîler bu farkları "kökten bitme" ve "daldan yetme" diye açıklamışlardır. Alevîlerin 100''den fazla pîr ocağı varken; Bektaşîlerin yalnız Hacı Bektaş-ı Velî ocağı vardır.
Ankara''da cemevlerine saldırı yine Alevîliği ön plana çıkardı. Saldırıları, fırsata dönüştüren desem yanlış anlaşılır mı, bilmiyorum, R. T. Erdoğan, seçim atmosferine girildiği şu zamanda, ilkin, Ankara''da, bir gün önce ince ayar verdirdiği cemevini ziyaret etti. Sonra Hacıbektaş''ta Hacı Bektaş-ı Velî''yi anma törenine katıldı. Törende yaptığı konuşma önemli. Dün bahsettim, diyebilirim ki, tamamen Sünnî çizgiyi göstermiş, ayrımız yoktur, demeye getirmiştir.
Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak''ın önemli bir çalışması var: "Alevî Bektaşî İnançlarının İslam Öncesi Temelleri"... O, 1925''te tarikatların kapatılmasına bağlı olarak Bektaşîliğin bütünüyle Alevîlikle karıştırıldığını yazar. Alevîlik ve Bektaşîlik, inanç bakımından ortak özellik taşıdığı için birlikte anılır. "Bektaşîlik, temel prensip ve ayinleri olan sûfî bir tarikat olduğu hâlde Alevîlik, Hz. Ali soyundan olmaya önem veren bir kimliktir. Alevî bir aileden olmak gerekir. Sonradan Bektaşî olunduğu hâlde Alevî olunmaz. Alevîlikte dede olmak için belirli bir ocağa veya soyca Hz. Muhammed''e veya Hz. Ali''ye bağlanmak gerekir. Bektaşîler, Alevîleri meydanlarına (cemlerine) almadıkları gibi Alevîler de onları cemlerine almazlar.
Alevîler, devlet nezdinde bir statülerinin olmasını istiyorlar. Neye göre ve hangi ölçüler içinde? Tartışma burada düğümleniyor.
"Alevîler ve Bektaşîler Arasında" kitabımızda şu notu düşme gereği duymuştum:
"1980''lerin başından beri hemen her gazetede birkaç Alevîlik dizisi yayınlanmıştır. Hemen hepsinde de Alevîlere karşı aşırı bir nezaket, aşırı bir tolerans, aşırı bir övgü hissedilir. / Bunlar da bizim insanlarımız ve bizim kültür zenginliğimizdir. Gereğinden fazla hassas olmanın, gereğinden fazla incitme korkusu taşımanın bir manası yoktur. Bu hassasiyet Alevîleri, toplumdan tecrit ediyor, farklı gösteriyor, farklılaştırıyor. Sadece hassasiyet değil, ''şeriatçı'' görülen Sünnîlere karşı Lâikliğin teminatı olarak bu kesimin öne çıkarılması da bir başka açıdan farklılaştırmadır. Aynı cemiyetin insanlarıyız. Bir bakıma hepimiz Alevîyiz, bir bakıma hepimiz Sünnîyiz."
Alevîlik meselesini herkes bir tarafından kendisine çekiyor. Kitabımızda da özellikle vurguladım. Ben sadece gözledim; hiçbir tarafa çekmedim. Olağanlaştırmak gerektiğini özellikle vurguladım. Cumhurbaşkanlığı adaylığında ismi öne çıkan Kemal Kılıçdaroğlu''ndan dolayı Alevîlik hep gündemde olacak. Bakmayın siz, "biriz", "kardeşiz" demelerine. Bir yerden saldırıya geçeceklerdir. Bu meseleyi yine "gözlem"ime dayanarak ayrıntılayacağım.