Alevîlikte ibadet (2)
Alevîlikte ibadet meselesini anlayabilmek için yola çıktık. “Alevî” teorisyen Mustafa Cemil Kılıç’la konuştum. Sorular ve cevapları aşağıda:
Soru: Önce şunu açıklığa kavuşturmamız gerekir: Alevîlik deyince neyi anlamalıyız?
M. C. Kılıç: Alevîlik denilince anlaşılması gereken şey; İslâmın Türkistan, Horasan, Mezopotamya ve Anadolu’nun kadim kültürleriyle sentezinden doğmuş olan dinsel ve kültürel bir yapı olmalıdır. Alevîler etnik anlamda ezici çoğunluk olarak Türk-Türkmen boylarından meydana gelir. Bu nedenle bu yapı içerisinde kadim Türkî unsurlar baskındır. Tümüyle ayrı bir kültürel yapı olması hasebiyle Nusayrîlik adı verilen Arap Alevîliğini hâriçte tutarsak, Alevî nüfusun içerisinde Zaza, Kürt, Arnavut, Roman vb. etnik gruplardan topluluklar olsa da ana gövdeyi oluşturan Türkmen nüfusun bu yapıya mührünü vurmuş olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Alevîliğe kısaca Türkmen Müslümanlığı diyebiliriz. Bu sosyolojik bir tespittir. Ancak bir mümin olarak söyleyecek olursam bana göre Alevîlik; Allah-Muhammed-Ali yoludur.
Soru: Alevîliği İslâmın dışında gösterme çabası var. Alevîlik gerçekten İslâm dışında mı, yoksa Alevîliği İslâm dışında göstermek isteyenlerin politik bir hesabı mı var?
M. C. Kılıç: Alevîlik İslâmın dışında mı, içinde mi şeklinde bir tartışma yersizdir. Zira Alevîlik İslâmın ta kendisidir. Geleneksel Alevî inanç önderleri bunu böyle açıklarlar. Alevîliği İslâm dışı gösterme çalışmalarının pek çok hedefi var. Bunlardan biri Türkiye’de dinsel bir azınlık yaratmaktır. Türkiye’deki kimi politik fraksiyonlar ve özellikle ayrılıkçı Kürt hareketi, Alevîleri kendi siyasî hedefleri için payanda olarak kullanmak istiyor. Alevîliği İslâm dışı göstermek isteyenler Zerdüştiliği diriltme amacını güdüyor. Böylece Alevîlik üzerinden bir sözde din inşa edilmeye çalışılıyor. Bu, Alevîliğe yapılabilecek en büyük ihanettir. Alevîliği İslâm dışı göstermek isteyenler bilmezler mi ki hiçbir Alevî cemi, ayetsiz, hadissiz ve Ehl-i Beyt’e salavatsız olmaz. Pir Sultan Abdal bir deyişinde açıkça; “Muhammed dinidir bizim dinimiz...” diyor. Dolayısıyla Alevîliği İslâm’dan ayrı düşünmek imkânsızdır. Ancak bu türden çalışmalar bazen Sünnî inkâr siyasetinden de güç alıyor. Sünnî ulema ve Sünnî siyasetçiler, Alevîlerin insanî ve İslâmî hak taleplerine engel oldukça, İslâm dışı yeni bir din inşa etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar. O hâlde Alevîliği İslâm dışı göstermeye çalışanlara engel olmanın tek yolu bir an evvel cemevlerine ibadethane statüsü vermek, Alevîliğin ders kitaplarında doğru bir biçimde anlatılmasını sağlamak, bütçeden Alevî İslâm kurumlarına da hakları olan payı ayırmaktır. Bu noktada özellikle Türk milliyetçilerinin milliyetçilik anlayışlarındaki Sünnî mezhepçi kalıntıları ayıklaması da gerekiyor. O zaman İslâm dışı Alevîlik söyleminin buhar olup gideceği görülecektir. Gerçi bu söylemin bugün dahi Alevî halk nezdinde ciddi bir tabanı yoktur. Öte yandan Alevîliği İslâmî bir akım olarak niteleyen bazı çevrelerin bu söyleme sığınarak asimilasyonist bir çalışma içerisine de girdiklerini görüyoruz. Şöyle ki; “Alevîlik İslâmdır, o halde gelin camiye, gelin namaza...” demek en az Alevîliği İslâm dışı göstermeye çalışanlarınki kadar bir ihanet hareketidir. (Devam edeceğiz.)