Alevî-Bektaşî açılımı denebilir mi?

Türkiye''de 1925''te tekkeler ve zaviyeler kapanınca, Bektaşîler Balkanları ve hususiyetle Arnavutluk''u yurt tuttular. Tiran''da merkezlerine gittim. Misafirleri oldum. Her şeyi paylaştık. Bir şey hariç: Ceme beni almadılar. Nezaketle reddettiler. Ne olursa olsun gizlilik şüphe uyandırıyor.

Komünizm iflas edip Enver Hoca dönemi kapandıktan, yasaklar kaktıktan sonra Arnavutluk''a gitmiştim. "Balkan Volkanı" kitabımızda ayrıntılı yazdım.

Arnavut Müslümanlarının efsanevî ismi Sabri Koçi ile görüşmüştüm. Kendisini Arapça "Reisü''l-Cemiyyeti''l-İslâmiyye" diye tanıtmıştı. Arada Türkçe, Arapça anlaşmaya çalıştık. Kitabımızdan aktarıyorum:

"Sabri Koçi bütün dinî grupların kendilerine bağlı olduğunu söylüyor, biri hariç... / -Hangi grup o? / -Bektaşîler... Bunlar sadece yer ve içerler... / Arnavutluk Bektaşîleri bazı İslâmî terimleri telaf­fuz etseler dahi ehl-i sünnet itikadının dışında bir yaşama tarzları var."

Bektaşîler Arnavutluk''ta ayrı statüdeler. Daha sonra gidişlerimde, dediğim gibi, Bektaşîlerle görüştüm. Dedebaba Reşat Bardi ile uzun uzun konuştum.

Reşat Bardi''ye isim vermeden Sabri Koçi''nin "Sadece yerler içerler." sözünü hatırlattım. "Hacı Bektaş zamanından beri hakkımızda böyle şikâyetler var. Bektaşîlik toleranslı, modern, kadın ve erkeği eşit kılan bir inanç." cevabını verdi. "Rakı içer misiniz?" sorumu açık yüreklilikle cevaplandırdı: "Kur''ân''da içki yasaktır. İçki yasak olduğuna göre her şey yasak kılınmıştır. Fakat Bektaşîlik toleranslıdır. Biz yasaklamıyoruz. Siz içmezsiniz, biz içmeyiz diye başkasına yasaklayamayız."

Reşat Bardi, Hz. Muhammed''in sözlerinden örnekler verdi, içkiyi lanetlediğini söyledi, sonra ekledi: "Çok yemek yediğiniz zaman iyi değil. Rakı sohbeti açar az içildiği zaman."

Sünnîlerin en üst makamında oturan Sabri Koçi''nin ve Bektaşîlerin en üst makamında oturan Reşat Bardi''nin değerlendirmeleri böyle.

İçki ve cem... "İçki" denmez "dolu" denir. Kazdağlarında, koyu bir sohbette, "dolu" meselesi açıldı. "Alevîler ve Bektaşîler Arasında" kitabımızdan aktarıyorum:

"Kaz Dağlarının Tahtacı Türkmen Alevîsi inanç ritüelinde ''dolu'' (''içki'' ve ''dolu'' arasında anlam bağlantısı yoktur. Ancak içilen nes­nenin umumî adı içkidir.) olmazsa, ''eksik'' inanmış olacaktır. Siz lokmaya davet edildiniz... ''Dolu'' bardağını uzattılar... ''Teşekkür ederim. Ben alkol kullanmıyorum.'' dediğinizde, birden yabancılaşır, ''inanç''ın dışında kalırsınız. Diğer yönden bir eğlencede ''Alkol kul­lanmıyorum.'' derseniz bu yadırganmaz; saygı da görürsünüz. / ''Dolu'' önceleri üzüm şırasıymış. Ne zaman rakıya dönülmüş, bilmiyorlar. Bir ufak şişe rakıdan fincanın dibine birkaç damla ko­nur. Cemaat içinde üç tur döner. Şemşe (dolu dağıtan) şişeyi kalaba­lığa dağıtacak şekilde ayarlar. / Burada sarhoş olunmaz. / Fincandan bir yudum alıp dudağına değdirir, sonra yanında oturana ikram eder. Bu ''dolu bölüşme''dir. Fincanı verdikten sonra ''dolu''yu bölüşenler niyazlaşırlar. Niyazlaşma şöyle: Tokalaşırlar ve yanak yanağa üç defa vururlar. Üç defanın anlamı: Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali''dir."

İşte bu ritüeli hiçbir "Sünnî"ye anlatamazsınız.

İstanbul''da, Ankara''da katıldığım cemlerde "rakı/dolu" söz konusu değildi. Ankara''da Çubuk''ta bir köyde cemde, meyve suyu sunulmuştu. Bana özellikle hatırlattılar, "Gör bak. İçki değil." dediler. Israrla içki olmadığını söylemeleri, bir "evrilme" olarak görülebilir mi?

Zile tarafında, Yozgat-Çekerek''e doğru Sıraç Alevîleri yaygındır. Diğer Alevîlerle Sıraç Alevîleri birbirlerinin cemlerine gitmediklerini söylediler. Özellikle Hatay yöresindeki Nusayrîlerden hiç bahsetmiyoruz. Onların dünyaları daha farklı. Zazaca konuşan Alevîler, Türkmen Alevîlerle ne derece bağdaşır? Alisiz, dinsiz Alevîler ise ayrı mesele.

Mimar Hikmet Koyunoğlu''nun Cumhuriyet''in ilk yıllarında Hacıbektaş dergâhında nelere şehit olduğunu verecek, Diyanet''in Alevîler-Bektaşîler değerlendirmesi üzerinde duracağız.

Yazarın Diğer Yazıları