Akademisyenlere haksızlık
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, TBMM Genel Kurulu'nda 2020 yılı bütçe kanunu teklifi üzerine yaptığı konuşmada, hemen bütün sözlerinin altına imzamı atarım; bir husus hariç, demiştim. O sözü:"Barış bildirisi imzaladı akademisyenler. Atıldılar üniversitelerden."
Yarısı yurt dışından 1128 akademisyenin imzaladığı metnin "Barış bildirisi" değil; "PKK bildirisi" olduğunu belirtmiş ve bu ifadesine itiraz etmiştim. Kemal Bey arada bir bu sözlerini tekrarladığı için yazmak gerekli olmuştu.
"Atıldılar üniversiteden." sözüne itirazım yok. Fazlasını söyleyeyim, keyfî atıldılar.
PKK yalakası da olsalar o akademisyenler, keyfî atılamazlar. Bir suçları varsa, savcılık takibe alır, iddianamesini hazırlar, hâkimler de karar verir.
Böyle adalet olmaz. Suç ya vardır ya yoktur. Aynı metne imza atanlar, sonra bir eksik, bir fazla sözü olmadıysa, TCK'da, ceza almalarını gerektiren bir madde varsa, hepsi aynı oranda ceza alırlar.
Ama öyle olmadı; kimi ceza aldı, kimi almadı. Kimi takibe hiç uğramadı. Kimi mahkemeye bile çıkmadı ama hocalıktan atıldı. Kiminin ise rahatı yerinde; üniversitedeki odasında çayını, kahvesini yudumluyor. En rahatları ise Boğaz'daki bir üniversitedekiler. Ki imzanın merkezi o üniversite. Organizasyon oradan. Bunların araştırılması gerekmez miydi?
Baktılar iş sarpa sardı, sayı çok, kimi nasıl muhakeme edeceklerini bilemediler.
Sonunda Anayasa Mahkemesi'ni devreye soktular.
"PKK bildirisi"ni "fikir hürriyeti" kabul ettirdiler. Kim/kimler ettirdi? En baştakiler.
Böyle mühim bir davada, AYM'nin üyeleri parmak kaldırırken bin defa düşünmek zorundalar.
Mesele AİHM'ye gidecek, onlar kafadan "fikir hürriyeti" diyecek, Türkiye'yi tazminata mahkûm edecek. Sayı çok... Öde öde bitmez. Bir de bunun yurt dışı yankıları var. Uğraşmayalım, dediler. AYM'ye bir haber uçurdular. "Aman gözünü seveyim Zühtü, bu işi sühûletle hallet." Hemşehrim Zühtü ve avanesi "sühûletle" halletti!
Dikkat ettiniz mi? 1128 imzalı "PKK Bildirisi" yayınlanınca Reis, kaç defa çok ağır ifadeler kullanmıştı. AYM'nin kararından sonra bir kelime dahi etmedi. Her şeyden bilgisi olan, her şeye laf yetiştiren, şu sıra "Bana Nobel vermek isteseler kabul etmem." tevazusunda bulunan "dünya liderimiz" hiç ağzını açmadı. "Yandaş" basının öncü savunma güçleri "Olmadı abiler!" kabilinde bir iki "denge" yazısı yazdılar; o kadar! Onlar da kesinkes tembihlenmişlerdir.
Bu kadar mühim bir meselede, imzacı akademisyenlerin suç işledikleri çok açıkken AYM'nin bildiri için, üstelik gerekçede, suç olduğu ifade edildiği hâlde, "fikir hürriyeti" demesinin "Yukarı"nın talebi olmadığını kimse söyleyemez.
Madem böyle garabet karar verildi, o öğretim üyeleri üniversitelerine dönmelidir. Beyinleri ters çalışsa da, Türk'ün aleyhine olsalar da ihtisasları tartışılmamalı ve ders vermeleri sağlanmalıdır.
Devlet, vatandaşını sokağa atamaz; aç, çaresiz bırakamaz. Mutlaka karınlarını doyurmalı, ihtisaslarından istifade etmelidir. Eğer kanun karşısında bir suçları varsa, yapılacak olan bellidir. Esas olan "insan"ı kazanmaktır.
Artık şu mahut bildiriye "Barış Bildirisi" demekten vazgeçelim. Akademisyenleri savunacağım derken, o maksadı belli bildiriye sahip çıkmayalım.