Afrin'i kim yönetmeli?
Afrin'e, aktristler, aktörler, türkücüler, şarkıcılarla bir çıkartma yapıldı. Afrin dediysem, hemen kıyısına. Yakında Afrin içine de "sanatçılar"la gidilecektir. Son gelen haberlere göre, Afrin, Türkiye'nin bir vilâyeti gibi idare edilecekmiş.
Türkiye, kurtardığı il ve ilçeleri, doğrudan kendisine bağlı yönetmezse, ecinniler gelir, el kor! Carablus'ta, El-Bâb'da yönetim "yerliler"e teslim edildi. Şikâyetleri kıyıda köşede okuyoruz. Mahallî yöneticilerin içine karışmış, Ankara'ya bile kafa tutmaya kalkışan birileri, şuur altlarındaki bilmem ne örgütünün şablonunu uygulamak için harekete geçiyorlar. Bu "İslâm" adına olunca akan sular duruyor.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim: Biliyorsunuz, Recep Tayyip Erdoğan, 2011'de, Mısır'a gitmiş orada El-İhvanü'l-Müslümîn (Müslüman Kardeşler) yönetimine "laiklik" dersi vermişti. "Laiklik" çok farklı yönlere çekildiği için, yazılarımda hemen hiç kullanmam. R. T. Erdoğan da "laiklik" meselesi açılınca, bir zaman itirazlarını ortaya koymuş, hatta kutuplaştırıcı tavır da almıştır. Ancak, Mısır'da yaptığı konuşma dört dörtlük... Öyle zihinde hemen teşekkül etmiş bir konuşma değil; önceden harmanlanmış, yoğrulmuş, hazmedilmiş bir konuşma.
Misak-ı Millî mücadelesi verildiği şu sıra, Güney'den sınır ötesine geçildiğinde, oradaki halkın nasıl yönetileceği üzerinde kafa yorulurken, Reis'in Mısır'daki konuşması mutlaka dikkate alınmalıdır. (Reis, herhâlde şimdi de o konuşmasının ardındadır. Türkiye'deki birtakım uygulamalara bakıyoruz, bambaşka hava esiyor. Reis vaziyete hâkim mi, değil mi, diye düşünmeden edemiyoruz. 15 Temmuz, kabul edelim, hepimizin feleğini şaşırttı. Yön tayini çok güç!)
R. T. Erdoğan, Mısır'da şöyle demişti:
"Türkiye'de 82 Anayasası'nın gerekçeli kararında laiklik tanımlanıyor. Bu tanımda da tüm inanç gruplarına laik devlet eşit mesafededir. Kişiler laik olmaz, devlet laik olur. Kişiler dindardır, din karşıtıdır, farklı dindendir, olabilir. Şimdi Mısır'da Müslüman var, ama Müslümanların dışında Kıptiler de var, farklı dinlerden olanlar, hatta az da olsa Museviler de var. Türkiye'de de yüzde 99'a yakın Müslüman var ama bunun yanında Hıristiyan da var, Musevi de var, çok farklı dinlerde az da olsa Türkiye'de de var. Fakat bunlara karşı biz devlet olarak eşit mesafedeyiz. Müslüman kendi inancını yaşayabilmeli, Hıristiyan kendi inancını yaşayabilmeli, Musevi yaşayabilmeli ve onların inançlarını yaşayabilmek bizim güvencemiz altında olmalıdır. (...) Mısır bu geçiş döneminde ve sonrasında inanıyorum ki bu değerlendirmesini en güzel şekilde yapmak suretiyle özellikle demokrasi noktasındaki bu geçişte şunu görecektir. Yani laik bir devlet yapısı dinsizliği değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır. Böyle görecek, böyle görmesi lazım. Bundan hiç endişe etmesin ve anayasayı hazırlayacak olanlar da bunu orada teminat altına alması lâzım."
Reis'e "olağanüstü" vasıflar yükleyenlerin, çağlar ötesine taşıyanların ağzına bir parmak bal çalayım: Sanki Mısır'da geleceği görmüş, tedbirinizi alın, demek istemiş. (Bildiğiniz gibi, 2013'te, silâh gücüyle Mursî gitti, Sîsî geldi.)
Uzun metni girer okursunuz. Yukarıda verdiğim bölüm maksadı ortaya koyuyor. Bundan böyle sınırlarımız değişti; girilen yerlerden çıkamayız. Halk bizi ister. Onun için halkın umutsuzluğa sürüklenmesine izin vermemeliyiz. Doğrudan Ankara'ya bağlı, bir yönetim kurmalıyız.