Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

Adalet algısı

1980'li yılların başı… Alman sosyologlar Werner Güth, Rolf Schmittberger ve Bernd Schwarze tarafından bir deney yapılır.

İki kişi deney için çağrılır. İçlerinden biri kura ile seçilir ve ona 100 dolar verilir. Bu parayı kendisi ve diğer kişi arasında 'istediği oranda' paylaştırmasını ancak parayı alıp gidebilmesi için 'ikinci kişinin paylaşım oranını kabul etmesi' gerektiğini, aksi halde parayı alamayacaklarını söylerler.

Klasik iktisat teorisi der ki, insanlar akılcıdır ve kendi çıkarları uyarınca karar alırlar.

Bu teoriye göre, kendisine düşen para miktarı az da olsa, netice de bu para havadan gelen bir paradır ve kendi çıkarlarını düşünen her akılcı insan gibi, ikinci kişinin bu parayı kabul etmesi gerekir.

Ancak deney, beklenildiği gibi sonuçlanmaz.

Birinci denek kendi payını yüzde 50'den fazla aldığı zaman, deneye katılan 2. kişi teklifi reddeder. Üstelik bu deney pek çok ülkede uygulanır; tüm kültürel ve ekonomik farklılıklara rağmen sonuç aynıdır. Kendilerine 1. kişinin belirlediği "havadan gelen" parayı alıp eve dönmek, tercih edilen bir seçenek olmaz. Ekonomik geliri düşük insanlar dahi aynı tepkiyi vermektedir.

Yani, insanlar "kendilerine göre" bir adaletsizlik oluştuğunda bunu kabullenmemektedir. Oysa parayı dağıtan taraf için her şey ne kadar da adildir değil mi? Neticede yetki ondadır; elbette ki kendine daha çok pay alacaktır!

***

Adalet, öncelikle ahlaki bir değerdir ve bu nedenle kaçınılmaz bir şekilde sübjektiftir.

Yani yer ve zamanla birlikte kişiye göre de bakış açısı farklılaşmakta ve "adalet algısı" değişmektedir.

Adalet kavramı tarihsel süreç içerisinde hep ön plana çıkarılmış ve farklı yaklaşımlarla tanımlanmaya çalışılmış. Ünlü Çinli düşünür Konfüçyüs, adaletin sağlanması konusunda basit ve daha ilkokul sıralarındayken öğretmenlerimizin bizi uyarırken söylediği bir slogan geliştirmiş: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi, bir başkasına yapma!"

Eşitlik ve adil yargılanma hakkına gerekli ehemmiyeti vermeden keyfi muamelelerde bulunulması tarihe damga vurmuş Dreyfus Davası, Rosenberg Davası gibi tüm davalarda rastlanan temel bir rahatsızlıktır.

***

Parayı dağıtan kişinin kendine fazla pay aldığı ve adaletin sağlandığını düşündüğü zamanlar olabilir. Ancak önemli bir başka nokta da şudur ki bu deneye dışardan gözle bakan üçüncü kişinin, burada bir adaletsizlik olduğunu görmesi ve sesini çıkartması gerekir.

Nitekim bilim insanları, fMRI teknolojisiyle, adil olmayan davranışların cezalandırıldığı durumlarda, insan beynin haz bölgesinin harekete geçtiğini kanıtlamış. Adalet duygusunun kişisel çıkardan daha üstün görülmesi gerektiğini düşünmemiz de işte bu haz duygusuna dayanır.

Yani yapılan araştırmalar da gösteriyor ki kişi, bir daha görmeyeceği insanlarla bir araya geldiği durumlarda dahi, bir adaletsizlikle karşılaştığında kendisi ile ilgisi olmasa da buna tepki göstermektedir.

Zira Montesquieu' nun dediği gibi "Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir."

Bu söz önemlidir. Temelinde ise haksız muamele gören kişinin de toplumu oluşturan bireylerden biri yani toplumun bir parçası olduğu gerçeği yatar.

"Bugün ona yapılan haksızlık yarın da bana yapılabilir" düşüncesi toplum nezdinde hukukun oluşması için en etkili düşünüş biçimidir. Bu düşüncenin olmadığı toplumda hukuk da var olamaz.

Komşudaki yangını söndürmek için hortumunu esirgeyenin kendi yangınında komşularından yardım istemeye hakkı yoktur.

E. Zola "Adaletin olmadığı yer vatan değildir." demiş. O yüzden bir ülkede adaletsizlik yakınması ve adalet arayışı varsa, tehlike çanları çalıyor demektir. Nitekim her zaman için öncelikli hedef adaletli bir devletin inşası olmalıdır.

Bu yüzden de içinde bulunduğumuz biçimsel organizasyonların hedef ve düşünceleri her ne olursa olsun; doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmek gerekir.

25 gündür devam eden Adalet Yürüyüşü'nün bugün son günü. Şiddetsiz, barışçıl eylemler ifade özgürlüğünün bir tezahürüdür. Dilerim bu yürüyüş ülkedeki adalet açlığının boyutunu göstermeye yeter ve ülkemiz bundan sonra adaletin arandığı değil, adaletin kutlandığı yürüyüşlere sahne olur.

Yazarın Diğer Yazıları