Açılım çelişkisi...
Bu ne şimdi?
Başbakan teröristlere çağrı yapıyor: "2013 Mayıs'ına dönülürse, o zamanki gibi PKK tüm silahlı unsurları Türkiye dışına çıkarıp ülke içinde tek bir silahlı unsur kalmazsa, her şey konuşulabilir."
Ertesi gün Cumhurbaşkanı tersini haykırıyor: "Terörle mücadeleyi ülkemize ve milletimize yöneltilmiş son silahlar susturuluncaya kadar, son terörist imha edilene, son tehdit ortadan kaldırılana kadar buna devam edeceğiz. Bu konuda en küçük bir müsamahamız, en küçük bir tereddüdümüz, en küçük geri adımımız yoktur..."
Bu ne şimdi?
Elbette açık bir çelişki. Net bir tutarsızlık. Ve beraberinde cevap bekleyen sorular var.
İki başlılık mı?
Birbirinden habersizlik mi, yoksa Başbakan'a Cumhurbaşkanı'nın cevabı mı?
Hangisi?
Belki de her ikisi birden. Hem Başbakan'a cevap ve hem de "olaylar benim kontrolümde. Yok, öyle yağma" mesajı.
Biliyor musunuz?..
Bu yönetimin en başından beri yaptığı hatalar, şehirleri yaşanmaz hale getirdi. O günlerde siyaseten Türkiye'yi bölmüş gibiydiler. Muhalefete sık sık seslenirlerdi: "Sivas'ın ötesine gitsinler de görelim..."
Muhalefet gidemedi...
Sivas'ın ötesinde, şimdi yerden yere vurdukları HDP ile kendileri yarıştı.
Bu meydan paylaşımından sonra geldiğimiz yer, her gün birkaç şehit haberi aldığımız, şehirlerin kan gölüne döndüğü Türkiye manzarası.
Çıkarılan yasaları hatırlayın... İçeride bulunan teröristler onlardan faydalanıp çıkmışlardı. Bölücüler "düz ovaya" inince memleket kurtarılacak sananların yanılgısını, şehit kanlarıyla ödüyoruz.
Dikkatinizi çekerim.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sadece terör yenilmiyor. Aynı zamanda ideolojiler ve fikirler de yeniliyor. Tarih tezleri, toplum projeleri de mağlup oluyor.
AKP'nin tarih tezi çöktü mesela.
İdeolojik teorisi denendi ve geçersiz olduğu kendilerince fark edildi.
Onlara göre terörü, millî/ulus devlet sistemi ve onun mantığı besliyordu. Bunun yerine Osmanlı'daki "millet sistemini" esas alıp, özgürlük ve demokrasi üzerinden pazarlarsak "terör biter" deniliyordu. Açılım uygulamalarında görüldü ve anlaşıldı ki terör, ancak Türkiye'yi bölüp kendilerine istedikleri parçayı verirsen bitiyor.
Şimdi milliyetçi söylemlere geldiler. Hepsi "güvenlikçi" oldu. Bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanı'nın "Terörle mücadeleyi ülkemize ve milletimize yöneltilmiş son silahlar susturuluncaya kadar, son terörist imha edilene, son tehdit ortadan kaldırılana kadar buna devam edeceğiz" açıklaması bizi şaşırtmıyor. Ancak Davutoğlu'nun "2013'e dönülürse" şartına bağlı görüşme teklifini zamansız buluyoruz.
Neden?
Çünkü sonuç alınması gereken ve halen daha süreç haline giden çatışmalar var. Böyle bir ortamda hükümetin eğik durması devletten beklenen güven ve otorite beklentisini sarsar. Hem çatışma bölgesinin psikolojisi sebebiyle, hem de çatışan güvenlik birimlerinin beklentileri sebebiyle "2013'e dönüyoruz" diye çığlık çığlığa koşsalar da kuşatma bölgelerinde kesin hâkimiyet sağlanmak zorundadır.
Burada dikkat edilmesi gereken asıl özne, bölge halkıdır. Halkın duygusal paydaşlığı kuvvetlendirilmelidir. Bu paydaşlığın hayalci olmayan gerçekçi politikalarla vakit geçirmeden desteklenmesi şarttır.
Millî birlikçi ve millî bütünlükçü politikalar, her zaman ülke geleceğinin teminatıdır. Biz sırf bunun için millî/ulus devlet değil miyiz?