Abdülhamit sansürlemişti ama... (2)
"Sansür Kanunu" tartışılıyor.
Sansür deyince II. Abdülhamit akla gelir. Abdülhamit, Osmanlı Devleti''ni, "hasta" ilân edildikten sonra 33 yıl yönetmiş ama nasıl yönetmiş. Anlatmaya kelimeler yetmez. Her yere jurnalcileri vardı. Sansür mekanizması öyle bir işliyordu ki...
(Ara not: Osmanlı Devleti için "Hasta adam" sıfatını, 1815 Viyana Kongresi''nde, Rus Çarı I. Aliksandr kullandı. (İlkin 1853''te Kırım Savaşı sırasında I. Nikola''nın kullandığı da söylenir.) "Şark Meselesi"nden de bu kongrede bahsedildi. Şark Meselesi''ni bu köşede ısrarla vurgularım. Özü: Türkler önce Avrupa ve Balkanlardan, sonra Anadolu''dan atılması.)
Önce Saray''dakinin imzaladığı "Dezenformasyonla Mücadele Kanunu"nu akılda tutalım, sonra Abdülhamit''in "sansür-jurnal"de sınırsızlığı üzerinde duralım.
CHP''lilerin Anayasa Mahkemesi''ne götürdüğü yeni kanunun 29. maddesi: "Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak."
Bu maddenin Abdülhamit''in "tedbirleriyle" uyuşmadığını söyleyebilir miyiz?
(Şaşırtıcı... Selanik''te, Abdülhamit''in sürgün yaşadığı Alatini Köşkü''nü ararken Yunan polisi beni gözaltına almıştı. "Gözaltı" demeyeyim, karakola götürmüş "misafir" etmiş, çok geçmeden de bırakmıştı. Abdülhamit''in adı bile yetiyor mu desem!)
Abdülhamit döneminde "yıldız", "tepe" kelimeleri Yıldız Sarayı''nı çağrıştırdığı için, başka maksatla kullanılsa dahi kuşkuyla bakılıyor, sansür uygulanıyordu. Şimdi "Beştepe"de Cumhurbaşkanlığı Sarayı var. Bir tenkit yazısında, "Külliye" yerine "Saray" veya "Beştepe" demek suç olabilir mi?
Abdülhamit "suikast" korkusundan bu kelimenin kullanılmasını bile yasaklamıştı. Kendi döneminde birçok kral ve kraliçe saldırılara hedefi olmuş, bunlardan İtalya Kralı Umberto (1900), ABD Başkanı McKinley (1901), Sırbistan Kralı Aleksandr ile Kraliçe Draga (1903) uğradıkları suikast sonucu hayatlarını yitirmişlerdi.
II. Abdülhamid, Osmanlı elçilikleri yoluyla dünya ahvalini sıkı takip ediyordu. Halkın aklına "suikast" düşmesin diye suikastları haber yapan yabancı gazetelerin bile Osmanlı sahasına girişini yasaklamıştı. Yerli gazetelerde, "kafalara kötü fikirler sokmamak" için "suikast" kelimesinin kullanılmasını suç saymıştı. Suikast haberleri tersyüz edilmiş, suikasta uğrayan Fransız Cumhurbaşkanı Carnot "kalp sektesi"nden, ABD Başkanı McKinley "sirpençe"den, Sırbistan Kralı Aleksandr ve kraliçe Draga da "hazımsızlık"tan öldü diye yazılmıştı.
Avrupa''da söz sahibi siyasîler suikasta uğramışlarsa onlardan da "füc''eten öldü" haberleri yazdırılırdı.
En kanlı darbe teşebbüsü R. T. Erdoğan döneminde oldu. Canlar gitti. Hedef R. T. Erdoğan''dı. Nerede bulunsa, nerede mitingde konuşsa, korumaları, diyebiliriz ki, mitinge katılanlardan daha çok.
Yeni kanundan sonra biri bir sebepten "suikast" kelimesini yazsa, acaba, bu kelime 29. maddeye girer mi? Milletin aklına suikastı getirmek istiyorlar, diyebilirler mi?!
Abdülhamit''in istihbarat servisi çok güçlüydü. Ülkenin varlığı için mi güçlüydü yoksa kendisinin varlığı için mi? Ülkeyi yöneten elbette önce ülkesini koruyacak. Ülkesini korurken kendisini de korumuş oluyor. Ama diğer taraftan, muhaliflere karşı da tedbirini alıyor.
Türkiye Cumhuriyeti''nde en güçlü gizli teşkilâtın R. T. Erdoğan dönemi MİT''i olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz! En uzun süreli MİT başkanı da şu andaki başkan. Milletvekili olmak istemişti, yapılmadı. "Sen lâzımsın. Orada kal." dendi.
Daha nice benzerlikler çıkacak. (Devam edeceğiz.)