569 yıl önce nereyi fethettik?
Bugün Konstantinopolis''in fethinin 569. yıldönümü.
Biz İstanbul''u değil; Konstantinopolis''i fethettik. Ama alışkanlıkla "İstanbul''un fethi" diyoruz. Bugün bizim sevinç, Rumların ağıt günü.
Bugün ne bizim sevinç günümüz ne de Rumların ağıt günü olsun. Tarihin akışı, bize Konstantinopolis''i bahşetti. İki taraf da kaderine razı gelmeli.
Biz de Atina''nın içinde yer aldığı Mora''yı, hemen yanında, içinde Larissa''nın (Yenişehir''in) olduğu Teselya''yı kaybettik. Batı Trakya''da Selanik, Gümülcine, İskeçe, Dedeağaç tümüyle gitti. Edirne bile son bir hamleyle kurtuldu. (Enver Paşa''nın rolünü hatırlatırım.)
İlk gençlik yıllarımızda Ayasofya''nın camiye dönüştürülmesi hayalini kurardık. 1975''te, İstanbul Ülkü Ocakları başkanlığını birbirinden devralan Mustafa Verkaya, Mehmet Gül, Feti Yıldız''ın başını çektiği gençlik grubu Ayasofya''ya girmiş, ezan okumuştu. (O sıra İstanbul''da olsaydım, aynı heyecanla Ayasofya''ya girecek, namaz kılacaktım.)
Açık söylüyorum. Boş hayal. Rumlar ne kadar Ayasofya hayali kursa da biz, inadına "cami" demeyeceğiz. Cağaloğlu''nda, Sultanahmet''te, cami, say say bitmez!
Öyle semboller vardır ki, tarihî hususiyetini korumalıdır.
İstanbul''un Türkler fethetti ama fethe zemini hazırlayanlar Bizanslıların kendileri oldu. Şöyle yazmıştım: "İstanbul''u Rumlar hurafeye batarak, Katolikliği ve Ortodoksluğu iki din hâline getirerek, birbirlerini yemek için entrikalar çevirerek zaten içten çökertmişlerdi. Geriye bir ''savlet'' kalmıştı. İstanbul''un alınışı budur!" (12 Haziran 2012)
Konstantinopolis''in fethinde Akşemseddin''in manevî gücünü biliyorsunuz.
Akşemseddin''in Fatih''e yazdığı iki mektubundan bahsedilir. İki mektubu da "Akşemseddin Fatih Fetih" kitabımızda verdik. Devlet yönetimine dair Fatih''e yazdığı mektup, bugünkü yöneticileri uyandırır mı, bilmiyorum. Kitabımızdan aktarıyorum:
"Akşemseddin, İstanbul kuşatması sırasında yazdığı mektuplarla padişah ve çevresindekilere sabır ve gayret göstermelerini, fitneye karşı tedbirli olmalarını tavsiye etmiştir. Samimî, ancak ölçülü üslûbuyla hem derûnî, hem de dünyevî meselelerde Fatih''e rehberlik etmiştir.
Akşemseddin''in Fatih''e yazdığı iki mektup bilinmektedir. Birinci mektup İstanbul kuşatıldığında umutsuzluğa düşüldüğü bir sırada yazılmıştır... Diğer mektubu Fatih''in devleti nasıl yönetmesi gerektiğine dairdir.
Mektupta ''Memleketün ahvâli sizün ahvâlünize tâbi''dür...'' sözü dikkat çekicidir. Akşemseddin hükümdarları rehber, bir kontrol mekanizması, dirlik ve düzeninin sağlayıcısı olarak kabul eder. Bu bakımdan ''Siz sizi sâir halk gibi zannetmiyesiz. Islâh-ı memleketten gayri nesneye iştigal göstermiyesiz.'' Buradan anlaşılan, Fatih''in şahsında devlet adamının yönetilenlerden farklı olduğu konusudur. Bu görüşün temellerini daha önceki dönemlerde de görmekteyiz. Zira Orhun Âbidelerinde yer alan hâkimiyet ve yöneticilik ile ilgili bilgiler bunun başlangıcını temsil eder. Eski Türk devlet geleneğinde, devlet adamı ile kut kavramı birbiriyle aynîleşmiştir. Devlet adamı, yani yöneticilik Allah''ın bahşettiği bir meziyettir. İslâmiyetten önceki dönemde, kutlu, devletli, uğurlu, mübarek ve aziz sayılan devlet adamı, İslâmî dönemde de aynı şekilde anlaşılmıştır. Bunu Yusuf Has Hacib''in Kutadgu Bilig''inde açıkça görmekteyiz: ''Tanrı kimi bey olarak yaratmak isterse ona önce münasip tavır ve hareket ile akıl ve kol kanat verir.''
Bu ifadeler de gösteriyor ki, Akşemseddin insanın ve özellikle ideal insanın, yani devlet yöneticisinin vasıflarını anlatırken bir taraftan İslâmiyeti, bir taraftan da tamamen yerli ve millî kültürü, yani Türk kültürünü esas almıştır, diyebiliriz."
Yunanistan yöneticilerinin son zamanlardaki kabul edilemez tavırlarına inat, İstanbul''un fethi öne çıkarılmak istenecek, Ayasofya dolup taşacaktır.
Gerek var mı? Büyüklük bizde kalmalı.