5 ülkenin bilim adamı Giresun’da ne konuştu?
Türkiye’yi yönetenlerin ilgisini çekmese de Ermenistan sınır kapısının açılması ve bu bağlamda Azerbaycan’ın Türkiye Kafkas politikasında alan dışına itilip itilmediğinin konuşulduğu sıcak gelişmeler yaşanırken Giresun’da eş zamanlı olarak çok önemli bir sempozyum gerçekleşiyor.
“II. Karadeniz Uluslararası sempozyumu” adıyla düzenlenen sempozyumun konusu “Karadeniz komşuluğu”, alt başlıkları ise, “strateji, enerji, ekonomi, savunma ve güvenlik alanında işbirliğine dair görüşlerden” oluşuyor.
Giresun Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Metin Öztürk’ün göz altına alındığı sırada çok önceden planlayarak alt yapısını kurduğu sempozyuma Rusya Federasyonu Türkiye Elçiliği Müsteşarı Andrey Buzovov, dahil, Karadeniz’e kıyısı bulunan Bulgaristan, Gürcistan, Ukrayna, Rusya ve Türkiye’den bilim adamları katılıyor. Rusya Federasyonu’nun iki yıldır sempozyuma bizzat elçilik müsteşarlığı seviyesinde katılması sadece meseleye verdiği önemi göstermiyor. Türkiye’de üniversal anlamda düzenlenen çalışmaya dirsek temasıyla eşlik ettiğini ve Türkiye ile Rusya arasında bu tür toplantıların özellikle Karadeniz bağlamında sıcak ilişkiler başlatacağına olan devlet yaklaşımını gösteriyor.
Nitekim Rus elçilik Müsteşarı Buzovov, açılış konuşmasında bu yakınlaşmanın her iki ülke açısından büyük önem taşıdığına vurgu yaparak, aynı zamanda elçiliğin bakışını yansıtmış oldu.
Giresun Üniversitesi hiç şüphesiz ev sahipliği yaparak “Karadeniz komşuluğu” bağlamanda 5 kıyıdaş ülkeyi Orta Karadeniz’de toplayarak, başta Azerbaycan Türkiye ilişkileri olmak üzere, tüm katılımcı ülkelerin kendi aralarında öteden beri sürüp gelen sorunları konuşuyor. 16-17 Nisan günlerinde gerçekleşen sempozyumun açılışında gözlem altına alınan Rektör Öztürk’ün yokluğu zaman zaman konuşulurken, Türkiye’nin Kafkas güvenliği, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin aldığı ya da alacağı yara da konuşulanlar arasındaydı. Konusu Karadeniz olan böyle bir sempozyuma Türk dışişlerinden hiçbir yetkilinin katılmaması ise oldukça şaşırtıcıdır. Hatırlanacağı gibi Montrö Sözleşmesi bağlamında Gürcistan savaşının en sıcak günlerinde Türkiye-Rusya ilişkileri, Karadeniz’den geçecek Amerikan gemilerinin tonajı, Karadeniz’de kalış süreleri ve ağırlığı tartışma konusu olmuştu.
Kıyıdaş ülkelerin iç sorunlarını, Karadeniz ortak alanı etrafında strateji, işbirliği, ekonomi, savunma ve güvenlik meselelerini konuşması göz ardı edilecek sıradan bir tartışma değildir. Buna rağmen Türkiye meselenin bilincinde değilmiş gibi davranırken, Rusya, elçilik müsteşarlığı düzeyinde gelişmeleri takip etmekte, yorumları, ileri sürülen teklif ve görüşleri not alarak hassasiyetle dinlemektedir. Rusya’nın kendi bölgesindeki gelişmelere olan duyarlığını Azerbaycan meselesinde de açık ve net olarak gördük. Rusya, Türkiye’ye haklı olarak kırılan Azerbaycan’a Türkiye-Ermenistan gizli görüşmelerini de içeren bir rapor sunarak, “Ben daha güvenilirim. Bana gel” diyerek, Kafkaslarda Türkiye’nin en önemli gücü sayılacak, en temel ve vazgeçilmez stratejik ortağını yanına çekmektedir. Bütün bunlar olurken Dışişleri Bakanı Babacan, ABD Başkanı Obama’nın görüşlerine uyarak, Türk toprağı olan Karabağ’ı işgal eden, bir milyondan fazla Türk’ü katleden, etkisiz, sıradan ve hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan Ermenistan’a barış adı altında tavize uzanan yolda yürümeyi tercih ediyor.
Giresun kıyısında bölgesel güç dengeleri ve sorunlara rağmen işbirliği konuşulduğu saatlerde, Ermenistan’da Türkiye’nin açacağı sınır kapısı, Rusya’da Türkiye’siz kaldığına inanan Azerbaycan ile Rusya ilişkileri konuşuluyor. Halbuki Giresun’da toplanan Karadeniz’e komşu ülkelerin uzmanları ile Rusya Federasyonu bilim adamları, geleceğe ilişkin olarak çok önemli konuları, ülkeleri arasındaki kimi kronik açmazlara rağmen nasıl çözeceklerine dair, politikayı yönetenlerden çok daha iyi kararlar alıyor, ortak bildiri ile bunu somutlaştırıyorlar. Benim ülkemin dışişleri ise, bunca ülkeden gelen bilim adamı ve katılımcıları görmezden geliyor. Böyle bir ülkede doğru yönetildiğimize ve ülkemizin milli çıkarlarına halel gelmediğine nasıl güveneceğiz?