44 günde 46 şehit!
Dün itibarıyla 44 günde 46 şehit...
Pişirip pişirip koydunuz önlerine; tam yiyeceklerken "Yok vermem!" diyorsunuz.
Adamlar bütün hazırlıklarını görmüşler, cephe gerisinden muazzam bir destek sağlamışlar, bütün bunlara göz yummuşsunuz, arada şehitler gelirken, ses çıkarmamışsınız, silâh yığınağı yaparlarken, haraç toplarlarken, İmralı'dan, Kandil'den kendi elinizle devlet içinde devlet inşası mesajları taşırken, bütün mülkî amirlere, yıkıcılar-bölücüler için "Ne yaparlarsa yeridir; görmediniz, duymadınız, yoksa kendinizi Fizan'da bulursunuz!" emirleri yağdırırken, sonra HDP'nin oy topladığını görünce -276'yı bulamama korkusuyla- "PKK azdı, siyasî uzantısı pervasız" demeye başlayacaksınız!
Keşke bu ülkenin birliğine kastedildiğini, insanların ayrıştırıldığını taa başından beri söyleyen millî seslere kulak tıkamasaydınız; onları bozgunculukla, şehitlerden medet umuculukla suçlamasaydınız.
Anadolu'nun dört bir tarafına 44 günde 46 cenaze gitti. 46 eve değil, Anadolu'nun her cibeğine, her bucağına kor düştü.
Mesûl kim? PKK mı?
PKK eşyanın tabiatına uygun hareket ediyor.
Ülke birliğini isteyenler defalarca hatırlattı: "Ayıdan dost kurttan post olmaz!"
Hatanın bir bedeli var değil mi?
Siz önce çıkın ve "Biz ne yaptığımızı bilemedik, özür dileriz. Biz ülke yönetmeyi hak etmiyoruz!" deyin.
Biliyoruz ki bunları diyemeyeceksiniz, kendinizi iktidarda kalmaya mecbur hissediyorsunuz (İki taraflı muhakeme edilme korkusu var çünkü: Kanun dışı faaliyetlere izin vererek ülke birliğinin bozulmasını desteklemekten, yani vatana ihanetten ve 17/25 Aralık yolsuzluklarından...)
Bir nebze sizi anlamaya çalışalım: Halk bile bile oy verdi ve bu oyu yok sayamayız. Bari mücadelenizde kararlı olun.
Önce cephe gerisini tahkim edin; sağlam bariyerler koyun; kimse arkadan hançerlemesin. PKK'ya kapı aralayanları gönendirmeyin, payelendirmeyin, "adamımız" demeyin!
Bir Müslüman ("Müslümanız" diyorsunuz da!), "dinsiz" sıfatıyla bahsettiğiniz PKK muhatabınız olabilir mi? Sadece mücadele edebilirsiniz.
"Çözüm"ü buzdolabına koyduğunuzu da söyleyemezsin. Buzdolabı, bir şey kokmasın, erimesin, buharlaşmasın diye gereklidir. Asla bölücülere umut vermemelisiniz. Kendi adıma ne demiştim: "17/25 Aralık'ı buzdolabına kaldırdım, mücadelenizde sizinle beraberim." (Benim buzdolabımla sizinki arasında "zaruret" farklı var!)
Ülke birliği söz konusuysa araya "buzdolabı" koyamazsınız!
Osmanlıyı "İslâmcı" sanıp çok seviyorsunuz ya, hatırlatmak istiyorum. Üçüncü Mustafa (1717-1774) şu şiiri kendisi baştayken yazmıştır:
Yıkıluptur bu cihân sanma ki bir dem düzele / Devleti çarh-ı denî verdi kamu mübtezele // Şimdi ebvâb-ı saâdette gezen hep hezele / İşimiz kaldı hemân merhamet-i Lem-yezele"
(Dünya yıkılıp gitmektedir; bir zaman gelip düzeleceğini sanma. Kahpe felek devlet çarkını müptezellere verdi. Şimdi saadet kapısında gezenler hep o namertlerdir. İşimiz Allah'ın merhametine kaldı.)
Bize III. Mustafa gibi söyletmemek için yapın yapacağınızı!