3 Mayıs neyi hatırlatıyor?
Türkiye’de siyaset rüzgârı oldum olası sert esmiştir. Osmanlı döneminden beri böyle. İttihat ve Terakkî Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasındaki çekişme... Suikastlar... Daha sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarının, Millî Mücadele’yi yürütenlerin menşeinin İttihat ve Terakkî Fırkası olmasından dolayı yedi daüvele karşı verilen mücadeleyi akamete uğratmak için bütün güçlerin kullanmaları... Damat Ferit Paşa ve Ali Kemal isimlerini vereyim, gerisini siz anlayın.
Mustafa Kemal Millî Mücadele’nin lideri ama “Senin doğduğun il sınırlarımızın dışında kaldı. Beş yıl Türkiye’de yaşamalıydın. Seçime giremezsin.” denildi. M. Kemal’in böyle diyenlere verdiği cevap çok manalıdır. Meselemiz o değil. Takrir-i Sükûn, İstiklâl Mahkemeleri, M. Kemal’e suikast planı ardından muhakemeler, idamlar... Nutuk’ta, başta İsmet Paşa olmak üzere birkaçı dışında Millî Mücadele’yi birlikte yürüttüğü isimlere ağır ifadeler kullandığını ve onların hareket alanını daralttığını, hem asker hem milletvekili olanlara “İkisinden birini seçeceksin.” dediğini okursunuz. Bunun askersen asker, politikacıysan politikacı kal demek için değil, gücü budamak için istediğini metnin bütününde görüyorsunuz. İki muhalif parti denemesinin akîm kalmasını da ekleyelim.
Hadi M. Kemal dönemi geçiş dönemiydi...
İnönü dönemi, dünyada “demokrasi”nin işleyişi göz önüne alınarak biraz yumuşama, siyasîlerin birbirini anlama dönemi olmalı diyoruz ama... Öyle olmuyor. Kıran kırana bir mücadele yürütüyorlar. Bu dönemin iki ayrıntısı var: 1944 Milliyetçilik Olayı ve 1946 çok partili seçim.
1946’da çok partili seçime gidildi ama oy açıktan atıldı, sayım ise gizli yapıldı. Hâliyle demokratik mekanizmaların işleyişi 1950’ye kalıyor. Biliyorsunuz iktidar değişiyor, CHP’den doğmuş Demokrat Parti ve Demokrat Parti’den doğmuş diğer partiler asında ölümüne diyeceğimiz çekişmeler... O dönemi incelediğinizde politikacıların birbirlerine aklı zorlayan saldırılarını hayretle okuyorsunuz. Ardından 1960 darbesi geliyor.
1944’te dönelim. Sovyetler diktatörü Stalin’in gözü Türkiye topraklarında. İnönü’nün, Rusya’yı biraz yumuşatabilmek için Stalin’in korkulu rüyası Turancılar üzerine gelmesi... O meşhur 3 Mayıs 1944’te başlayan “Irkçılık ve Turancılık” davası... Atsız başta olmak üzer içlerinde Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş gibi isimlerin tutuklanmaları ve sonunda aklanmaları.
Prof. Dr. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ün çok yakınındaki bir isimdi. DTCF’de hocaydı. Dersine girmedim ama bir konferansını dinlemiştim.
Mekteptaşım Sebahattin Köroğlu, Afet İnan’dan dinlediği M. Kemal’in Turancılık görüşünden bahsetti:
“Rahmetli Öğretmenimiz Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk'ün Turrancılığı üç aşamada düşündüğünü söylerdi.
İlk Aşama; Anadoluculuk yani Türkiyeciliktir. Türkiye her bakımdan güçlü bir devlet dolacak ve çevresi için cazibe merkezi durumuna getirilecektir.
İkinci aşama; Oğuzculuktur. Yani Türkiye’nin çevresindeki Türk topluluklarının hürriyetlerini elde etmeleri ve güçlü kılınmaları, Türkiye ile birlikte hareket edebilecekleri ortamın sağlanması.
Üçüncü aşama; Dünya Türklüğüdur. Dünyadaki her Türk topluluğunun hürriyetini elde etmelerinin ve bütün Türklerin birlikte büyük bir güç oluşturmanın sağlanması...”
Prof. Dr. Afet İnan’ın anlattıklarını, en yakındaki isim İsmet İnönü’nün bilmemesi mümkün değildir.
M. Kemal Nutuk’ta, “Pan-İslâmizm.. Pan-Turanizm siyasetinin muvaffak olduğuna ve dünyayı saha-i tatbik yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir.” dediğini biliyoruz. (Nutuk, 1927, s. 325).
Nutuk’ta, sonra şöyle bir cümle yer alır:
“Hudud-ı milliyyemiz dâhilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize müsteniden muhafaza-i mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakikî saâdet ve umrânına çalışmak..”
M. Kemal, Nutuk’ta ister istemez ilk aşamayı hedefe koymuştur.
Her fırsatta yazarım. Politikacılarımız eski Rusçuların propagandasından sıyrılmalıdır. Turancılık devlet siyaseti hâline getirilmelidir.
3 Mayıs 1944 öncesi ve sonrasını iyi incelemeliyiz.