27 Mayıs Darbesi atmosferi
12 Eylül Cuntası, kendilerini gölgelememesi için olacak, 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak kutlanmasını resmen kaldırdı.
Darbe yapıyorsun... Üstelik kendi içinde bölünüyorsun, Millî Birlik Komitesi üyesinin 14'ünü, kurşuna dizmediğimize şükredin, dercesine sürgüne gönderiyorsun, vaziyete hâkim olan MBK üyelerini de ömür boyu tabiî senatör yapıyorsun. Sonra "Demokrasiyi getirdik, hadi kutlayalım bunu..." diyorsun.
27 Mayıs 1960'a gelene kadar öyle sert politika yürütüldü ki, -Ak Partili Ali İhsan Yavuz'ın anlamsız sözünü hatırlatacak ama burada yerinde kullandığımı söyleyebilirim- bir şeyler olacağı belliydi ama ne olacağı belirsizdi!
Partiler linç kampanyaları yürütüyorlardı. (Eskiden ders alınmadı, şimdi yine düşmanlık ekiliyor.)
Adnan Menderes'in, 27 Ekim 1957 seçimlerden hemen sonra söylediği şu sözlerine dikkat ediniz:
"Muhterem arkadaşlar, size esefle haber vermek isterim ki, iktidara gelişimiz henüz bir ayı bulmadığı halde, bazı zaruri değişiklikleri mesele ittihaz ederek Cumhuriyet Halk Partisi, orduyu aleyhimize tahrik etmek yoluna sapmıştır. Bizim bütün çabalarımız memleketimizde demokrasiyi perçinlemeye matuftur. Cumhuriyet Halk Partisi, eğer başarılı bir çalışmaya girmek istiyorsa, başlarındaki iktidar hastalarını atmalıdır. Bu iktidar hastaları havayı karıştırmak istemektedirler. Memlekette siyasi iktidarı muhtel (bozuk) göstererek, bir polemiğe, bir hücum ve taarruza geçmişlerdir." (Şevket Süreyya Aydemir, Menderes'in Dramı, s. 194)
Adnan Menderes, ya sezgiyle, ya müşahhas örneklerle böyle bir konuşma yapmıştır.
Darbeyi tahlil edecek değilim. Çok yazıldı. Çok söylendi. 27 Mayıs Darbesi'nin 59. yılındayız. Yine darbe diyecekler, yine demokrasinin gaspı diyecekler... Ne derlerse haklılar; ancak, darbeye giden yola döşenen taşları da bilmeliyiz.
Ak Parti, 28 Şubat Örtülü Darbesi'nin gölgesinde iktidara geldi. 27 Nisan 2007 Muhtırası'nı savuşturdu. Ve 15 Temmuz 2016'da kendi içinde büyüttüğü 'cemaat'in dış destekli darbe teşebbüsüne maruz kaldı.
O dönemde, özellikle, İsmet İnönü ve Menderes arasında atışma-sataşma aklın sınırlarını zorluyordu.
DP, CHP'yi isyan hazırlamakla suçluyor, 15 kişilik bir Tahkikat Komisyonu kuruyor.
Tahkikat Komisyonu'nu öyle kararlar alıyor ki, partilerin toplantıları, kongreleri, hemen bütün siyasî faaliyetleriyle alakalı yayınlar yasaklanıyor. Basın baskı altına alınıyor. İnönü o ünlü "Ben de sizi kurtaramam" sözünü bu şiddetli tartışmalar arasında söylüyor:
"Bu önerge kabul edildiği andan itibaren siyasi hayatımız tamir ve devam kabul etmez bir uçuruma atılacaktır. (…) Eğer insan hakları yürütülmez, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa ihtilâl behemehâl olur. Biz böyle bir ihtilâl içinde bulunmayız. Böyle bir ihtilal (bizim) dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Biz demokratik rejim dedik, demokratik rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline dönüştürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam." (Yarın devam)
Yine gazeteciye saldırı. Bu defa Sabahattin Önkibar'ı hedefe koydular. Şu bilinmeli: Dünyada, "kalem"i kıracak bir güç yoktur.