27 Mayıs 'darbe' mi 'ihtilâl' mi?
"Darbe" ile "ihtilâl" arasında fark nedir?
"Darbe: Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme.
"İhtilâl: Bir ülkenin siyasî, sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetme düzenini değiştirmek amacıyla kanunlara uymaksızın cebir kullanarak yapılan geniş halk hareketi. (Ekşi Sözlük).
Türkiye'de ihtilâl oldu mu?
27 Mayıs 1960'ta Demokrat Parti iktidarının devrilmesini "ihtilâl" diye adlandırdılar ve biz de hep "ihtilâl" dedik. Sonra okuya okuya dinleye dinleye öğrendik ki, "darbe" yapılmış.(Şunu da söylemek gerekir: Darbe ve ihtilâl arasındaki fark, sonradan belirmiştir. Silahlı güçlerin hükûmeti devirmesi tek kelimeyle adlandırılmıştır: İhtilâl. İhtilâl'in meşruiyeti de görülüyor. Bunu ayırmak için, sonra "darbe" denmeye başlanmış ve demokrasinin sekteye uğratılması anlatılmak istenmiştir.)
1789'da Fransa'da olanlar köklü değişikliğe yol açmıştır. 1917'de Rusya'da olanlar keza. Her ikisi de ihtilâldir ve rejimler değişmiştir. Her iki ihtilâl de dünyayı sarsmış, silkelemiş, uyandırmış, ihtilâllerin fayda ve zararları üzerinde tartışma başlatmıştır.
"Anadolu İhtilali"nden bahsedilir. Millî Mücadele'yi bir bakıma "ihtilâl" olarak görürler. Sabahattin Selek'in Millî Mücadele'yi anlattığı kitabının adı "Anadolu İhtilali"dir. Millî Mücadele'yi "ihtilâl" olarak adlandırmak ne derece doğru? Zaten Ankara son kerteye kadar İstanbul'la irtibattaydı. Millî Mücadele sürerken 23 Şubat 1921'de Londra'da başlayan konferansta İstanbul Hükûmeti'ni temsil eden Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa, söz sırası kendisine gelince, konuşma yetkisini Ankara Hükûmeti'nin temsilcisi Bekir Sami Bey'e bırakması bir mana ifade etmesi gerekmez mi?
27 Mayıs Darbesi'nin üzerinden 60 yıl geçti. Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan İmralı adasında idam edildiler. (İmralı'da Abdullah Öcalan yargılandı ve idam cezası verildi. Ben de İmralı'da duruşmaları takip ettim. Adaya her gidişimde DP'ye duyulan kini ve idamları düşündüm. Ülkem adına büyük üzüntü duydum. Marxist A. Öcalan, dış destekle bölücü saldırılar başlatmış, çoluk çocuk demeden birlerce insanın kanına girmişti. Ve utanmadan, sıkılmadan mahkemede "TeCe de 25 bin Kürt'ü öldürdü." demiştir. Bizzat not aldım. Ve siyasî irade A. Öcalan'ı, idam etmemiştir.)
Maalesef, Demokrat Parti iktidarı keyfî hareketleriyle darbecilere büyük koz vermiştir. İktidarla ve muhalefet arasında kin ve düşmanlık hat safhadaydı.
Siyasîlerimiz halkın arasında nefret tohumlarının ekilmesinin pusuda bekleyenlerin iştahını nasıl kabarttığını bir görebilseler.
Birlik ve dayanışmaya öncülük etmesi gereken iktidar koltuğunda oturanların pervasızca muhalefete yüklenmesi, halkı ayrıştırması, yüzde 50.01 bana yeter, geri kalanı beni ilgilendirmez, demeye gelen sözler etmesi büyük tartışmalara yol açıyor ve ister istemez muhalefet de sertleşiyor. Öyle ki, iktidar muhalefetin sözlerinden cımbızladığı cümlelerle sözü darbeye kadar getiriyor.
Darbeler gördük. Büyük acılar yaşadık. Ne olursa olsun sözümüzü tartarak konuşmalıyız.
Bir darbe mağduru olan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, "milletlerin ihtilâl hakkı"ndan bahseder.
(Ayrıca yazacağım.)