19 Mayıs'ta 103 yıl önce ne olmuştu?
Bugün 19 Mayıs... Mustafa Kemal''in Samsun''a çıkışının 103. yılı. Mustafa Kemal, 15-20 Ekim 1927 tarihinde, 2. CHP Kurultayı''nda okuduğu Nutuk''unun başında içinde bulunduğumuz fecaati bütün çıplaklığıyla sıralar.
Mustafa Kemal''e karşı olanlara soruyorum: Mustafa Kemal''in açıklamalarına bir itirazınız var mı?
Bu umumi manzarayı Mustafa Kemal tasvir edeceğine, devletin başındaki insan, Vahîdettin''in tasvir etmesi gerekmez miydi? Üstelik "Halife" sıfatını taşıyor. Ne de olsa, Osmanlı''yı kudretli gören, Hindistan''da (O zaman Pakistan yok, hepsi bir arada, yani Bangladeş''le birlikte büyük bir alan) İslâmî kesim de var. Başka ülkelerde de küme küme "halifemiz" diyenler bulunuyordur.
Birinci Dünya Savaşı''nda yenilen İttihat ve Terakkî hükûmeti... Ama başta olan kim? Vahîdettin! İttihatçı Enver, Talat, Cemal ve nice önde gelenler, ülkeyi terk etmişler. Vahîdettin inisiyatif alabilirdi. Ama hiç oralı değil. Meclis-i Mebusan''ın önde gelenleri, Padişah''ı Dolmabahçe Sarayı''nda ziyaret ediyorlar, ülkenin nasıl tehlikede olduğunu anlatıyorlar, ama o, Boğaz''a demirlemiş düşman gemilerini göstererek, "Ne yapabiliriz ki..." demeye gelen sözler ediyor.
"Mustafa Kemal''i Anadolu''ya gönderen de Vahîdettin." denecektir. Evet Vahîdettin''dir. Git, isyan başlat, ben senin arkadayım mı dedi?!
Elbette bir padişah, yenilginin, ülkesinin işgalinin sancısını duyar ama sancı duymak yetmez. Varlığını ortaya koyacak basireti göstermeliydi.
Bırakın biraz kaygı duymayı, 30 Ekim 1918''de Mondros Mütarekesi imzalanınca, bir oh çekiyor neredeyse. İtilâf Devletleri''nin askerleri, İstanbul''a giriyor. Başşehire!... Daha ötesi var mı? Bu şartlarda üstelik İngilizlerden izin alınarak Mustafa Kemal Anadolu''ya gönderiliyor.
Karadeniz''de Pontusçular faaliyette. Daha ötede Taşnakçı Ermeni çeteleri, çocukmuş, kadınmış, ihtiyarmış, silahsızmış demiyor, kan emiyor. İzmir''e Yunan girmiş. Yer yer çoban ateşleri yakıyoruz. Cemiyetler kuruluyor, Vahîdettin ise sükûnet arıyor. Kimse maraza çıkarmasın. İtilafçılar''ın gönlünü hoş tutalım! İşgalci yedi düvel bir de Padişah''ın önüne Sevr Antlaşması koyuveriyor! (10 Ağustos 1920). "Sevr" meselesine hiç girmeyelim. Padişah imzaladıydı, imzalamadıydı, tartışmasının hiçbir anlamı yok.
Gelişen hâdiseleri bir sıralayalım:
"Mustafa Kemal Paşa''nın;
30 Nisan 1919''da, merkezi Erzurum''da bulunan 9. Ordu Müfettişliği''ne geniş yetkilerle tayin edilmesi. (15 Haziran''dan sonra III. Ordu Müfettişliği).
15 Mayıs 1919 - Vahîdettin ile görüşmesi. / Yunanlıların İzmir''i işgali.
16 Mayıs 1919 - İstanbul''dan Bandırma vapuru ile Samsun''a gitmek üzere hareket etmesi.
19 Mayıs 1919 - Samsun''a çıkması.
28 Mayıs 1919 - Havza''dan bütün memlekete, kumandanlara, mülkî amirlere millî teşkilât kurmaları, köylere kadar her yerde miting tertiplemeleri ve düşman işgalini protesto etmeleri için tamîm göndermesi.
22 Haziran 1919 - Amasya''dan, bir tamîm yayınlayarak millî kuvvetleri bir gaye ve bir teşkilat çevresinde toplamak için Sivas Umumî Kongresi''ne çağırması."
Gerisi geliyor. Ve Yeni Türkiye kuruluyor.
Millî bayramlar gittikçe sönükleştiriliyor. Millî Mücadele, arkalara itiliyor. Tarihin üstü örtülebilse örtecekler, ama mümkün değil.
R. T. Erdoğan, bakalım bugün nasıl bir mesaj yayınlayacak? Geçen yıl şu mesajı yayınlamıştı:
"...19 Mayıs 1919, Gazi Mustafa Kemal''in Türk milletinin bağımsızlık inancından aldığı güçle Millî Mücadele''yi başlattığı tarihî bir gündür. Emperyalist, sömürgeci işgal kuvvetlerine karşı verdiğimiz mücadelede, milletimiz sarsılmaz bir kararlılıkla birlik ve beraberlik içinde yeniden ayağa kalkmak için öne atılmıştır. Türk milleti, İstiklâl Mücadelesi boyunca hiçbir millete nasip olmayan azim ve cesaretle göğsünü düşmana siper ederek vatanını, bayrağını savunmuş ve destansı bir zafer elde etmiştir..."
Bu mesajında samimî mi, değil mi, tartışmayacağım. Ağızdan çıkan söz önemli.