14 bin yetmemişti, 800 bin yeterli mi?
Sonunda seçimlerimizi yaptık. Yandaş medya kuruluşlarının tek tip başlığı gibi “İstanbul seçimini yaptı” demeyeyim, en doğru şekliyle şöyle ifade edeyim:
“İstanbul İmamoğlu’nu seçti.”
Hem de tarihi bir farkla!
Doğruya doğru… Farkın açılacağını 300 binlere kadar çıkabileceğini pek çoklarımız tahmin etse de 800 bin civarı oy farkını kimse beklemiyordu.
31 Mart seçimlerinde ilçe belediyelerini AKP’nin kazandığı Bahçelievler, Bayrampaşa, Beykoz, Beyoğlu, Çatalca, Çekmeköy, Eyüp, Fatih, Sancaktepe, Silivri, Tuzla, Üsküdar ve Zeyinburnu bile tercihini İmamoğlu’ dan yana kullandı.
AKP’nın daha önceleri ezici çoğunlukla kazandığı Arnavutköy, Bağcılar, Başakşehir, Esenler, Gaziosmanpaşa, Güngören, Pendik, Sultanbeyli, Sultangazi ve Ümraniye’de dahi, İmamoğlu’nun oy oranı oldukça yüksek çıktı.
Peki, AKP bu sonucu neden öngöremedi? Neden ardı ardına hatalar yaptı?
İlerleyen günlerde bu sonuca sebep olan pek çok etkeni ayrıntılı olarak inceleyeceğiz ama sıcağı sıcağına bazı hususların altını çizmekte fayda var…
Öncelikle şunu söyleyelim:
Seçimde farkın açılmasının birinci sebebi, vatandaşın ‘seçtiği başkanın hakkının yenilmesine’ verdiği tepkidir. Seçmenin, “senin değil bizim sözümüz geçecek” diyerek, iradesine ve demokrasiye sahip çıkmasıdır.
Devamında ise 31 Mart seçimlerinde İmamoğlu’nun kazanmasını sağlayan sebeplerin yine varlığını koruduğu söylenebilir.
Tüm çabaların aksine, İmamoğlu’nun açık vermemesi, birleştiren ve olumlu söylemlerini sürdürmesi önemli bir kriter oldu…
Ekonominin vahim vaziyeti de yine İmamoğlu’nun lehine esmeye devam etti…
Vatandaşın açlığının üzerine, bir de sarayın şatafatı eklenince; halk iyice AKP’den uzaklaştı…
İyi Parti sayesinde gelen milliyetçi seçmenin gücü de yine belirleyici faktör olarak, 31 Mart seçimlerinde olduğu gibi önemini korudu…
Tüm bunlara ise, AKP’nin 31 Mart sonrası yaptığı hatalar eklendi:
İlk olarak “Yunan” söylemi… Vatandaş, ırkçı ve asılsız bu yaklaşımla ilk soğumasını yaşadı…
Ardından “Pontus” söylemi… Karadenizli lider olmakla övünen iktidarın bu söylemi, Karadenizlileri kızdırıp küstürmekten başka işe yaramadı…
Sonrasında “valiye hakaret etti” söylemi… Vatandaşa “ananı da al git” diyenler tarafından lehe kullanılmak istenilince, halkta karşılık bulamadı… “Seçilse de indiririz” tavrı ise tuzu biberi oldu… Seçmen iyice kızdı…
Bu açılardan AKP’nin attığı her top, muhalefet cephesi tarafından kurtarıldı ve gol olmadı… Hatta muhalefet hanesine “artı” olarak yazıldı…
Ancak… Terörist başı Öcalan’nın mektubundan medet ummak, kardeşini devlet televizyonlarında ağırlamak iktidarın kendi kalesine attığı son gol oldu… AKP ve MHP seçmenini iyiden iyiye kızdıran bu söylemler, AKP’nin oy kabına sebep olurken; İstanbul’da yaşayan HDP seçmeninin çoğunluğunun Öcalan’a değil de Demirtaş’a kulak vermesiyle muhalefet lehine bir artıya dönüştü…
Sonuçta ise, fark 14 binden (İl Seçim Kurulu’nun açıkladığı sonuçlara göre) 806 bine yükseldi…
Üstelik seçimlere katılan seçmen sayısında az bir artış olduğu dikkate alındığında, yüzbinlerce seçmenin ilk seçimlerde Yıldırım’dan yana oy kullanmış olmasına rağmen fikir değiştirerek İmamoğlu’nu tercih ettiği görüldü.
Belki, AKP’nin alması gereken en büyük dersi de işte bu karar değiştiren seçmen verdi.
23 Haziran seçimleri şunu açıkça gösterdi ki; halk “şatafat, kibir ve israf” üçlüsünden bıktı. Artık “hak, hukuk ve adalet” üçlüsünü istiyor!