Yine Vahdettin ve halifelik
Vahdettin’in ABD’den halifeliği kurtarın diye yardım istemesinden bahsetmiştim. Vahdettin, mektubunda “... bi’l-ırs ve’l-istihkak hâ’iz olduğum saltanat ve hilâfet makamından ... Ankara Meclisi gibi bir fıtne-i bâgiyenin ... bi’l-cümle mukarrerâtı ... ka’in-i lem-yekûn hükmünde olduğu...” diye sıralıyor. (İhsan Güneş, “Vahdettin’in Amerikan Başkanına Mektubu”, A.Ü.DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 24, S. 37, 2005)
Yani “Halifeliği ırsen (miras yoluyla) hak ettim. Âsilik fitnesi çıkaran Ankara Meclisi bütün kararları yok hükmündedir!” diyor.
Halifelik ırsen hak edilir mi?! Sadece Hz. Peygamber’in bir hadisini hatırlatacağım: “Lâ hilâfe ba’de Ali, bel’i’l-melikiyye” şeklindedir. Yani “Ali’en sonra hilafet yoktur, krallık vardır.” (Kütüb-i Sitte’ya bkz.)
“Vahdettin İyi adamdır!” diye mekteplerde okutulsun, istiyorsun. 1924’te, Lozan Antlaşması imzalanmış, bütün dünya yeni devleti tanımış, ama Vahdettin’e göre, Ankara Meclisi serkeştir, âsidir!
Osman Serkaya Bey, e-posta göndermiş: “Arslan Bey, Padişahlarda bizim anladığımız manada ‘vatan, millet’ kavramı olmaz. Onlar için ‘mülk’ vardır. küçük bir mülke ve “Sevr”e razı olan padişah millete, millet adına bunu reddeden M. Kemal padişaha ihanet etmiştir. Kendi açılarından iki taraf da haklıdır. Mesele ‘sen hangi tarafta duruyorsun’ sorusundadır...”
İbn Tagrıberdi’nin kitabından bahsetmiştim.
Melik Muzaffer Baybars’ın iktidarı sırasında bazı Memluk emîrleri kendisine karşı isyan bayrağı açarlar. İsyanın elebaşılığını Melik Nasır yapmaktadır. Baybars’ın beylerinden Burlugi, sultana haber göndererek ordunun yarısının karşı tarafa geçtiğini, kendisinin ordu toplayarak bizzat gelmesi gerektiğini bildirir. Baybars’ın bu durum karşısındaki tavrını İbn Tagrıberdi şöyle anlatır: “Sultan, namazdan sonra mektubu okuyunca tebessüm etti ve şöyle dedi: ‘Emîr Burlugi’ye selâm söyle ve de ki: Korkma, ... halife bize ikinci kez biat akti düzenledi ve akit minberlerde okundu; emîrlere tekrar yemin ettirdik. [Halife’nin] yazdıklarına muhalefete cesaret edecek kimse kalmadı! ‘Sonra halifenin aktini kendisine vererek, ‘Bunu kendisine götür. Emîrlere ve askerlere okusun, sonra bana göndersin. Ondan sonra da ordusuyla birlikte Şam’a gitsin’ dedi. Bahadurcuk bu şifahi mektubu Emîr Burlugi’ye ulaştırıp halifenin aktini verdi. Burlugi, halifenin ‘bu, Süleyman’ın aktidir ki..’ diye başlayan aktini okuduktan sonra ‘Süleyman’ın martavalı!’ dedi. Sonra Bahadurcuk’a döndü ve şöyle dedi: “Gidip ona de ki: Ey keçi sakallı! Halifeyi adam yerine koyan kimse kalmadı!” (En-Nücumu’z- Zâhire (Parlayan Yıldızlar), s.129) Halife Süleyman, Ebu’r-Rebi’Süleyman el-Müstekfi’dir.
Halife adam yerine konmamış! Kitabın bir başka yerinde, Melik Nasır Muhammed b. Kalavun’un Halife Müstekfi’yi oğulları ve hizmetkârlarıyla birlikte Kus şehrine yaya olarak sürgüne gönderdiği yazılıdır! (s. 152)
Tarihi bilmeden kimse ahkâm kesmesin!