Yesevî kültünün Yunus Emre'de görünümü
Değerli okurlarım, 2021 yılının UNESCO tarafından Ahi Evran, Hacı Bektaş ve Yunus Emre Yılı ilan edilerek Türk kültürüne uluslararası düzeyde önem verilmesi beni derecesiz mutlu etmiş ve Yunus Emre''nin vefatının 700. Yılı nedeniyle 30 Ocak 2021 tarihli Resmî Gazete''de yayımlanan genelgede 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı tarafından Yunus Emre ve Türkçe Yılı ilan edilmesi üzerine bu yılın anısına Yaşamı Sanatı ve Şiirlerinin Tahlilleriyle Yunus Emre adlı bir kitap yayımlayarak katkı koymuştum. Bugün de Yunus Emre yılı bitmeden önce Ahmet Yesevî hikmetlerinden büyük ölçüde etkilenip katı gönüllü olmaktan uzak durmayı öğütleyen Yesevî gibi gönlün değerini bilip, İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise diyen Yunus Emre''den iki bölüm halinde söz edeceğim.
Ahmed Yesevî, Orta Asya Türk Dünyasının en önemli kişiliğidir. Pîr-i Türkistan namı ile ünlenen Ahmet Yesevî''nin kerametleri, Türk halkının gönül coğrafyasıyla kaynaşıp dilden dile anlatılarak Yesevî Kültü de dediğimiz bir kültür ortamı yaratılmıştır.
Ahmet Yesevi, Arapça''nın bilim dili olarak kabul gördüğü, bir zamanda Arapça ve Farsça bilmesine karşın, halka İslâm''ı anlatabilmek için kendi Türkçeyi tercih etmiştir. XII. Yüzyılda, Türk halkına hem İslâmı hem de tasavvufi düşünceleri halkın anlayacağı arı, duru, sade Türkçe ile söylediği hikmetleriyle, büyük yer etmiştir. Ahmed Yesevî''nin gerçekleştirdiği en önemli şey, Türkçe konuşup, hikmetli sözlerini Türkçe yazması olmuştur. Yesevî''nin Türk yurtlarında kendinden önce ve sonra kalıcı bir tesir bırakmasında en az "hikmet"leri kadar önemli olan bir unsur da yetiştirdiği ve Türk dünyasının dört bir tarafına gönderdiği öğrencileridir. Orta Asya''nın geniş bozkırlarında hızla yayılan en büyük tarikat Türk Mutasavvıfı Ahmed Yesevî''nin kurduğu Yesevîlik''tir. Yesevîlik kültü, Anadolu''da Bektâşi felsefesinin zeminini hazırlayan ana unsurların başında gelir.
Yesevî dergahında, Hacı Bektaş Velî''nin, erenler topluluğu önünde darı çeci üzerinde namaz kıldıktan sonra, Ahmet Yesevî''nin ağaçtan yapılmış tahta kılıcı, Hacı Bektaş''ın beline kuşatılmıştır.
Türkistan pirlerinden Lokman Perende''nin Ahmet Yesevî dergâhında meydanda yanan ateşten bir yanık odun parçası alarak havaya fırlattığı ucu yanık odun parçasının düştüğü yer olan Rum ülkesi de denen Anadolu''da Karacahöyük''e varır. Bu atılan odun parçasının halen Hacı Bektaş Tekkesi Pir Evi Hazret Avlusunda Balım Sultan Türbesi önündeki karadut ağacının olduğu söylenir. Velâyetnâmedeki bu kayıt, tarihî kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Hacı Bektaş''ın bu odun parçasının düşüp yeşerdiği Karacahöyük''e gelip yerleştiği de Aşıkpaşazâde tarafından nakledilmektedir. Anadolu''ya gönderilen bir kısmı Türkistan''da, bir kısmı da Horasan''da eğitim görmüş donanımlı dervişler Anadolu''ya Ahmet Yesevî kültürünü birlikte getirmişlerdir. Hacı Bektaş-ı Velî, Bektaşî tarikatının kurucusu ve piridir. İlk Türk sofisi olup muhatabı halktır. Dini konuları anlaşılmaz olmaktan çıkarıp hikmetler söyleyerek toplumun hocası olmuştur.
Yesevi kültünün etkisinde insanı temel alan bir anlayışla ortaya koyduğu önemli bir inanç öğretisi olan Bektaşilik felsefesiyle halkın belleğinde derin izler bırakan Hacı Bektaş Veli, mutasavvıf, düşünür ve şair yönleriyle halk düşüncesine hümanist bir boyut katmıştır. Yesevî''nin Türkistan''da sistemleştirdiği ilkeler, Anadolu''da bu düşünceleri kendine ilke edinen Hacı Bektaş''ın yol göstericiliği ile yeni bir yapı kazanmıştır. Onun, "Her ne ararsan kendinde ara", "Eline, beline, diline sahip ol.", "İncinsen de incitme" gibi özgün sözleri ahlâk levhaları gibidir.
Türk kültüründe ve şamanizmde kutsal olan toprak, su, hava ve ateş''ten oluşan dört öğe, Türk tasavvufunda ve Yesevî ilkeleri arasında dört kapı olarak görülmüş, şeriat, tarikat, marifet, hakikat adlarıyla bilinen bu dört kapı Hacı Bektaş-ı Veli tarafından Dört Kapı Kırk Makam biçiminde şekillendirilmiştir. Hacı Bektaş-ı Velî''nin Makalât adlı eserine göre inanç, düşünce düzleminde Dört Kapı Kırk Makam Bektaşiliğin teorik özüdür. Bu kapılar:
Şeriat Kapısı: Dört Kapı öğretisine göre insan-ı kâmil aşamaları sıralamasında ilk sırada yer alan insanın kendi kendini eğitmesi evresidir. Simgesi yel (hava) olup, bu grupta yer alan kişilere abidler denir. Olgunlaşmamış insanın din kuralları ve yasalar zoruyla eğitilmesidir.
Tarikat Kapısı: Dört Kapı Kırk Makam öğretisine göre insan-ı kâmil aşamaları sıralamasında ikinci sırada yer alan Tanrı yolunu bulma evresidir. Simgesi ateş olup, bu grupta yer alan kişilere zahitler denir. Tarikat kapısı, kendi özünü bilmektir
Mârifet Kapısı: İnsan-ı kâmil aşamasında üçüncü kapıdır. Simgesi sudur. Bu grupta yer alan kişilere ârifler denir. Duygu ve ilimde en yüce düzeye ulaşma kapısıdır. Tanrısal sırlara erme evresidir.
Hakikat Kapısı: Dört kapı öğretisine göre, insan-ı kâmil aşamaları sıralamasında dördüncü kapıdır. Simgesi toprak olup, bu grupta yer alan kişilere muhipler denir. Hakk''ı görmek, tanrısal âlemin gücü içinde erime evresidir.
YARIN: Yunus''ta ustaca işlenen Dört Kapı Kırk Makam olgusu