Yeni Türkiye dedikleri vasatın fetişi
Rahmetli Erbakan, Eski (!) Türkiye'yi "Biz Türkiye'nin zencileriyiz." diye eleştirirdi. Erbakan Hoca bunu derken Balkanlar üzerinden gelen modernleşme dinamiklerini, imparatorluktaki en geç ortaya çıkan Türk milliyetçiliğini, İstanbul kapitalizmini, modern Türkiye'nin üzerine kurulu tüm sistemi eleştirirdi. Bu eleştirileri sağ popülizmin ulusun iradesinin dışındaki kişilerce yönetildiği sosuyla harmanlar, Sabetayizm ve Beyaz Türkler sosuyla yoğurur ve Anadolu'yu, Anadolu değerlerini, Anadolu halkını, Anadolu sermayesini dikotomik-ikici bir şekilde Eski Türkiye'nin antitezi olarak koyar, "Adil düzen, adil düzen" derdi.
Osmanlı İmparatorluğunun dayandığı Millet Sistemini esin alan Erbakan'ın "Millî Görüş" ekolünden birçok hareket ortaya çıktı. Bunlardan birisi de AKP idi. AKP'nin zirveye yürüyüşü, yılların ötelenmiş, itelenmiş "Türkiye'nin zencileri"nin iktidara yürüyüşü idi. Eski Türkiye'yi monşerlikle, Beyaz Türk kayırmacılığıyla, nepotizmle suçlayanlar, adım adım bürokrasiyi ve sermayeyi, kendi deyimleriyle Anadolu'ya açıyordu.
"Kanlı mı olacak, kansız mı?" tartışmaları içinde görünürde her şey güzeldi. Ilımlı bir geçişle "Türkiye'nin zencileri" iktidar nimetlerinden faydalanmaya ve sisteme entegre olmaya başlamıştı. Ta ki eski Türkiye'yi nepotizmle, Beyaz Türk kayırmacılığı ile suçlayanlar, "Yeni Türkiye" diye diye vasatın fetişleşmesinde boğulana kadar.
Evet. "Yeni Türkiye" vasatın fetişleştirilmesinde boğuldu. Gezi olayları sonrasında kentli orta sınıfın değerleriyle uyuşamayacağını anlayan AKP, eğitimli sınıfa savaş açtı. Erdoğan, dayandığı sınıfsal tabanın orta sınıf olamayacağını gördü. Enerji eski Bakanı Taner Yıldız'ın açık ifadesiyle "Eğitim seviyesi arttıkça AKP oylarının düşmesi", AKP'yi eğitimde reform yapmaktan alıkoydu. Gezi olayları öncesinde okullarda tablet dağıtılan "Fatih" projesiyle Bahçeli'nin "Püskevit" çıkışını eleştiren Erdoğan, Gezi olayları sonrasında sınıfsal tabanını en eğitimsiz, en üretken olmayan sınıfa dayandırarak oluşturmaya çalıştı. Beyin göçüne açık kapı bırakan, "Giderlerse biletlerini ben alayım" diyen, orta sınıfı en eğitimsiz kesime karşı ezdiren AKP'nin Türkiye'si birden, vasatın fetişleştirildiği bir rejim oluverdi.
AKP'nin yeni Türkiye'sinde herkes "asgari" ücretli, bütün emekliler aynı maaşlıydı. Artık herkes, yoksulluğu paylaşıyordu. Ulusun üretken kısmı dışlanıyor, otoriterliğin alamet-i farikası anti-entelektüellik, aydın karşıtlığı tüm hücrelerimize kadar hissediliyordu. Bir şehit cenazesinde imamın "Allah bizi okumuşların şerrinden korusun" duasına cemaat "Amin" diyordu. Ülkede her zaman düşük yoğunluklu olan okumuş insan düşmanlığı, AKP'nin politikalarıyla artık tam anlamıyla gemi azıya alıyordu.
Bu politikalara günlük yaşamdan birkaç örnek vermek gerekirse. Başkanlık sistemi öncesinde kamudaki taşeron işçiler kadroya geçirildi. Bu işçiler şimdi amirleri olan memurlardan fazla maaş alıyor. Memurun siyaset yapma, vb. 657 sayılı Kanun'dan kaynaklı birçok kısıtı varken bu işçilerin hiçbir kısıtı yok. Bu işçilerin memurların aksine toplu sözleşme hakkı da var. Dahası bu işçiler memurlardan yaklaşık %50 daha fazla maaş alıyor.
Diğer bir örnek ise emeklilerin durumu. Geçtiğimiz günlerde bir avukat arkadaşımla konuşurken, kardeşinin SGK primlerini kendisinin yatırdığını, emekli olduklarında kardeşinin 3,5 katı maaş aldığını, şimdi ise kardeşiyle maaşının eşitlendiğini ifade etti. İşte Akşener'in geçtiğimiz hafta eleştirdiği emekli maaşlarına ilişkin husus buydu.
Bu ve benzeri çokça örnek var. "Eski Türkiye'nin zencileriyiz" diye iktidara gelenler, işte bu şekilde eğitimsizliğin ve vasatın fetişleştirildiği, üretmeyen, pastayı büyütmeden bölüşüme odaklanan bir yapıya Türkiye'yi mahkûm ettiler. Bu mahkûm ediş, cari açıktan ve diğer birçok ekonomik sorundan çok daha derin yapısal sorunlara açtı, açıyor. Artık herkes "vasat"ta buluşuyor.