Yeni fetvalar gerek!
“Kin”i bayraklaştırıp “İsyan isyan!..” diye her meydanda, her köşe başında haykıran, sesleri cirmlerinden büyük Alevîliği Ali’sizleştirmiş kesimler Alevîliğin “şah damarı” Ahmed-i Yesevî’nin, hikmetlerinden ne kadar haberdardırlar? “Kavga”nın “öznesi” yaptıkları Pir Sultan, gerçekten bir “kavga” şairi mi?
Şu dörtlük Ahmed-i Yesevî’den (Bugünkü Türkçeyle): “Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen / Huda bizandır [Allah uzaktır] katı yürekli gönül incitenden / Allah şahit öyle kula hazırdır Siccin [Cehennem]”
Şu deyiş Pir Sultan’ın: “Pir Sultan’ım ulular izini izle [izin’izle] / Kemliği terk edüp eyliği gizle / Hasımın karıncaysa merdâne gözle / Nasihat’ım dinle sakın gururdan”.
(Şiiri, Dr. Haydar Deligöz’ün “Pir Sultan’ın Şiirlerinin Tahlili ve Dayandığı Temeller” (2007) başlıklı doktora tezsinden aldım. Üçüncü mısra “hasmın” olursa hece sayısı tutar.)
Ahmed-i Yesevî-Pir Sultan... Aynı yoldan gidenler ruh ikizidirler.
Neden Pir Sultan’ın “gönül yapıcı” şiirleri bilinmiyor da, günün şartlarında dillendirdiği şikâyetleri “kavga”nın bayrağı yapılıyor? Bu sorunun cevabı çok önemli; “kavga” edersen ayrılırsın, “seversen” birleşirsin!
Sünnî ulemâ, Yavuz Selim’in şeyhülislâmı Müftü Hamza’dan (Sarı Görez), İbn Kemal’den, Ebussuûd’dan beri gelen fetvaların niçin ve hangi şartlarda verildiğini izah etmelidir. Pir Sultan’nın şiirleri ayıklanmalıysa, fetvaların da ayıklanması gerekir.
Müftü Sarı Görez’in 1512’de verdiği şu fatva dehşetin vesikasıdır:
“Müslümanlar! Bilin ve öğrenin ki şu Kızılbaş toplumunun başkanları Erdebil-oğlu Şâh İsmail’dir. Peygamberimiz aleyhisselâmın şeriatini ve sünnetini ve İslâm dînini ve din bilgisini ve Kur’ân’ı küçümsedikleri ve de Allah Taâlâ’nın haram kıldığı günahlara helâldir dedikleri ve Kur’ân’ı ve mushafları ve şerîat kitaplarını hor görüp ateşte yaktıkları ve de bilginlere ve dindarlara ihanet edip öldürüp mescitlerini yaktıkları ve de pis başkanlarını Tanrı sayıp secde ettikleri ve de Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer’in halifeliklerini inkâr edip sövdükleri ve de peygamberimizin şeriatini ve İslâm’ı yok etmeye kast ettikleri... (...) adı geçen toplum Kızılbaşlar kâfir ve dinsizdirler (...) bunların (Kızılbaşların) ileri gelenlerini öldürüp mallarını ve kadınlarını dahî ve çocuklarını İslâm gâzilerine taksim ede ve bunlar ele geçirilince tövbeliklerine ve pişmanlıklarına inanmayıp öldürülmeli ve de bir kimse ki vilâyette olup onlardan olduğu bilinirse ya da onlara giderken yakalanırsa öldürülmeli ve tüm bu toplum hem dinsizdir ve hem bozguncudur, iki yönden katledilmeleri vâciptir.” (Şehabettin Tekindağ, “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S. 22, Mart 1967).
Reisleri Erdebiloğlu İsmail, Şah İsmail’dir. Bu söz bile fetvanın ne maksatla verildiğini göstermeye yetiyor. Osmanlı sahasında yaşıyorlar, Safevî’nin başını reis biliyorlar. Bunun üzerinde duralım. İnkârcıları bir tarafa bırakalım ve İbn Kemal’in de Ebussuûd’un da fetvalarını gözden geçirelim.