Yeni bölme adımı
Dün dediğim gibi, Abdullah Öcalan’ı kullanabileceksen, git İmralı’ya... Bu “kafa”nın İmralı’yı kullanması mümkün değil... Önce ne vereceğiz, hesabı içindeler.
PKK bastırdıkça veriyorlar! Hükûmetin son numarası:
“Anadilde kamu hizmetine erişim” ve “Kamu hizmetlerinde Kürtçe tercümanlık” getireceklermiş.
Ak Parti’de bir PKK ağzı var: Galip Ensarioğlu. BDP’lilere bile taş çıkartıyor. BDP’liler daha gerçekçiler; kendilerini gizlemiyorlar, gidip militanlarla kucaklaşıyorlar. Galip ise, kucaklaşmadan işi götürüyor! Diyor ki: “Yerel yönetimleri güçlendirme tasarısı Meclis açıldığında gündeme gelecek. Başbakan’ın emriyle tasarı üzerinde bir yıl çalıştık. BDP’nin özeklik modelini de aşan ciddî bir reform hazırladık.”
Şaşırmayın... “Anadilde kamu hizmeti” dedikten, BDP’nin “devlet” kurmanın bir merhalesi gördüğü “otonomi”nin ötesine geçip neredeyse “istiklâl” verme noktasında “reform” yaparsan, Öcalan’la neyi görüşeceksin, onu nasıl kullanacaksın?
AKP’nin adımları etnik grupları ayrıştırmak ve başkalaştırmaktır. Mahallî kültürleri, kirli emeller için kullanmaktır. Alparslan’ı dilinden düşürmeyen Recep T. Erdoğan, biliyor mu? Alparslan Anadolu’ya “Türkiye” denmesinin kapısını açmıştır. Torunları zamanında Anadolu’da fazlasıyla Ermeni, Rum ve etnik gruplar varken “Türkiye” denmiştir. Onlar ise “Türkiye”yi dilimliyorlar!
***
Bir arabuluculuk hikâyesi de benden!
Miloşeviç Sırbistan’ın başında... Bosna-Hersek ateş içinde... Sıranın Kosova’ya geleceği hesabıyla bir Kosova’ya gidiyorum, bir Sırbistan’a... Bana saldıran Hrant Dink kullanıcıları Agosçular/Nefretçiler, gözlerini dört açıp okusunlar! Tek taraflı değilim; “saldıran” Sırpları da anlamaya çalışıyorum! Sonra devlet başkanı olan ve 12 Mart 2003’te öldürülen Demokratik Parti Başkanı Zoran Cinciç’le, sonra Dışişleri Bakanı olan Yenilenme Partisi’nin başındaki Vuk Draskoviç’le röportaj yapıyorum... En “düşman” Radikal Parti’ye de gittim! Ama başkan Vojislav Seselj o sıra yurt içi gezisindeymiş. Çok ayrıntı var. Kısa geçeceğim: Zoran Cinciç ve Vuk Draskoviç’le samimî görüşmemizde, şu teklifte bulundum: “Orta bir yerde, Kosova Arnavutlarının lideri İbrahim Rugova ile bir çay içer misiniz? Çay sohbetinizde bir ben olacağım!” Her ikisi de kabul etti. Benim bir hatam oldu, oradan doğrudan İstanbul’a geçtim... Vakit kaybetmeden Priştine’ye gitmeliydim. İstanbul’dan Priştine’deki arkadaşa -bilinen bir isimdir- telefon ettim. Daha önce Rugova’yla birlikte görüşmüştük. Rugova: “Üçüncü bir devletin denetiminde görüşürüm” demiş. Böyle olmayacak, kendim gidip bir “çay sohbeti” olduğunu anlatmalıyım ve ikna için her yolu denemeliyim, dedim. Ama çok geçmeden savaş çıktı.
Sınırda buluşabilseydik ne konuşurlardı? En çok edebiyat sanırım, ben de araya girerdim. Rugova ve Draskoviç edebiyatçıydı.