Yarın 26 Ağustos...

Malazgirt'i en iyi anlatan şiiri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu (1929-1992) yazmıştır. Yer kaplayacak ama köşeme tamamını alacağım. Basın bir tuşa, açın hemen okuyun da diyebilirdim. Hayır, o heyecanı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şiir ilk yayınlandığında lisedeydik. Malazgirt'in 900'üncü yıldönümüydü. "Devlet"te mi çıkmıştı, "Töre"de mi... Aklımda değil.

Bugün bu şiir daha anlamlı:

"Aylardan Ağustos, günlerden Cuma / Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum'a // Bozkurtlar ordusu geçti hücuma // Yeni bir şevk ile gürledi gökler / Ya Allah... Bismillah... Allahuekber... // Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu / Ardında Oğuz'un ellibin tuğu / Andırır Altay'dan kopan bir çığı / Budur, Peygamberin övdüğü Türkler... / Ya Allah... Bismillah... Allahuekber... // Türk, Ulu Tanrı'nın soylu gözdesi / Malazgirt Bizans'ın Türk'e secdesi / Bu ses insanlığa Hakk'ın müjdesi // Bu seste birleşir bütün yürekler... / Ya Allah... Bismillah... Allahuekber... // Nağramızdır bugün gök gürültüsü / Kanımızdır bugün yerin örtüsü / Gazi atlarımın nal parıltısı // Kılıçlarımızdır çakan şimşekler... Ya Allah... Bismillah... Allahuekber... // Yiğitler kan döker, bayrak solmaya, / Anadolu başlar, vatan olmaya... / Kızılelma'ya hey... Kızılelma'ya!!! // En güzel marşını vurmada mehter / Ya Allah... Bismillah... Allahuekber..."

Şiir yayınlandıktan sonra "Ya Allah... Bismillah... Allahuekber..." nakaratı slogan olarak kullanılmaya başlanmıştır. Çok kolaya geldiği için, heyecan verdiği için olacak, insanların dilinden dökülüveriyor: "Allah... Bismillah... Allahuekber..."

Ben, dinî mahiyette sloganların uluorta atılmasını hep tenkit etmişimdir.

Niyazi Ağabey'e bu şiiri hangi şartlarda, nasıl bir heyecanla yazdığını sormak isterdim. "Türk Edebiyatı" dergisinde, kısa bir süreliğine bir aradaydık. Sormak aklıma gelmedi!

Şiirde "İklîm-i Rum" diye terkip var "İklim" nedir, "Rum" nedir, biliyor musunuz?

Fethedilen Rum (Roma) ülkesidir. Doğu'da kurulan devletlerin hepsi de Türk devletidir. Bunu çakın kafanıza ve oturun oturduğunuz yerde! Kimse o zaman "Türkler geldi düzenimiz, nizamımız bozuldu, toprağımız gasp edildi!" demezken, ayrılık gayrılık gütmezken şimdi ne oldu da devran döndü?! Sözümün kime/kimlere gittiğini biliyorsunuz!

Anadolu az kalsın elden çıkıyordu ve Asya'nın uç noktasında Türk (İslâm da!) siliniyordu. "Siyasî İslâmcı" sapkınların, olur olmaz sıfat yakıştırdıkları Mustafa Kemal var ya, o, 26 Ağustos 1922'de, "Başkomutan" olarak harîm-i ismetimize girilmemesi için canını ortaya koymuştur, sanmayın ki Düvel-i Muazzama'ya karşı direnmiştir sadece; içerideki, kendisine kuşkuyla bakanlarla da mücadele etmek zorunda kalmıştır.

"Siyasî İslâmcılar"ın asıl kaybı, insanları görüntüleriyle, ağızlarından zaman zaman çıkmış, iç dünyasını aksettirip ettirmediği bilinmeyen, son tahlilde "acaba?" sorusunu sorduran ve "Eğer o olmasaydı ne olurduk?" cevabını kesin verdiren analitik düşünceye hiç girmiyorlar, kestirip atıyorlar. Önlerinde örnek "padişah". Ona kutsiyet atfediyorlar. Kutsiyet atfedince, sonrası "düşman"...

Bu kafanın ülkeyi ne hâle getirdiğini tartışmaya açmayalım şimdi!

Yazarın Diğer Yazıları