Yahya Kemal ve din
Yahya Kemal’in şu sözlerini ilk okuduğumda irkilmiştim:
“İstanbul’dan çıkarken zâten dine karşı kafamda şedîd bir aksül’amel vardı. Paris’de dinsizliğim arttı. 1904 senesi Paris’te kilise ve din düşmanlığının azdığı ve sosyalist cereyânının sert bir rüzgâr gibi estiği bir seneydi. Mitinglere ve nümâyişlere karışıyordum. Sokaklarda ’İnternasyonal’i dinlerken kalbim geniş bir insanlık sevgisiyle doluyordu ve gözlerim yaşarıyordu.” (Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hatıralarım, 3. bs., 1986, s. 102)
Yahya Kemal’nın kitaplarını Ayverdi’lerin kurduğu İstanbul Fetih Cemiyeti yayınlıyor. Onların imlâ anlayışları değişik: Osmanlı yazısındaki bütün sesleri göstermek isterler. Okurken takılmanız ondan.
Yahya Kemal 1903’te, 18 yaşında kaçarak İstanbul’dan Paris’e gelir ve 1912 yılına kadar kalır. Fikirleri Paris’te şekillenir. Fransız aydınlarını görür dinsizliği artar ve yine Fransız aydınlarının kendi değerlerine bağlılığını görür, halkının inancını kabul eder. Sanılmasın ki, özü itibarıyla dine dönmüştür...
Tanzimat aydınlarında “din” meselesi çok tartışmalıdır. En İslâmcılarında da öyle...
Biz İstanbul’a geldiğimizde, Beyazıt’ta, Beyazsaray’da kitapçılar çarşısında alt kattaki Enderun Kitabevi’ne hemen her cumartesi giderdik. Belli başlı aydınlar toplanır, geçmişten geleceğe pek çok şey konuşulur ve yorumlanırdı. Onları dinler, arada soru sorardık. Bir “İslâmcı” aydınımız (“İslâmcı” denmesine şiddetle itiraz eder. Hâlen bir “İslâmcı” gazetede günlük yazar), Mehmet Âkif’in yakın dostu “İslâmcı” bir yayıncı-yazardan bahsetmişti. Adını yazmayacağım... Onun ne oruç tuttuğunu ve ne de namaz kıldığını söylemişti. Pek çok hatıra kitaplarında da bu çelişkileri okuruz.
Türk Dili dergisinin mayıs sayısında Necip Fazıl için özel bir bölüm ayrılmış. Dergi mutadın üzerinde kalın... Hayır, Necip Fazıl’dan bahsetmeyeceğim. Şaban Bıyıklı’nın “Yahya Kemal’in Din ve Metafizik Algısı 1” başlıklı araştırması, günümüzün ayrıştırıcı meselesine beni döndürdü: Din...
Yahya Kemal’e gelmeden Türk Dili’nin yeni şekli üzerine çok kısa durmak isterim. Dergi açık bir “kimlik” değişikliğine uğramış... Tabiî, TDK Başkanıyla bunu konuşmuştum. Daha popüler ve okunur olması arzusu değişiklik... Biraz “millî”, çoklukla modaya uygun “İslâmcı” (mütemmim cüz liberal!) tabir edeceğimiz bir görüntü. Bizi düşündürsün, bizi öğrenmeye sevk etsin, bize farklılıkları fark ettirsin yeter ki...
Ayrı bir yazı konusu ama söylemeden geçemeyeceğim: Türk Dili dergisini liseden beri takip ederim. Değişmeyen bir şey var; çok kötü şiirlerin yayınlanmasıdır.
Hilmi Yavuz, “Değişik konular ve temalara ilişkin olarak düzenlenen şiir antolojileri arasında niçin bir ’Kötü Şiirler Antolojisi’yok?” diye soruyor (Zaman, 22 Mayıs 2013). Bence Türk Dili dergisi taransa birkaç cilt “Kötü Şiirler Antolojisi” çıkar!
Yahya Kemal ve din meselesine geleceğiz.