Vatandaşa rakamlardan kötü haberler var!
Güzel ülkemizin içine düşürüldüğü durum öylesine sıkıntılı ki hangi veriye hangi rakama baksanız umut vermekten uzak. Yaşadığımız dertler sadece bugünle de kalmayacak, yarınlara taşınacak. Bunun temelinde ise sorunları 'inkâr zihniyeti' yatıyor. Sorunlar insanlar içindir, ama çözüm için önce sorunu kabul etmezseniz sıkıntılar katlanarak artmaz mı?
Bakınız geçen Mart'tan beri bir salgın ile boğuşuyoruz. Devletin aşı ilaç bulmasından vazgeçtik, hastalıkla ilgili rakamları doğru vermesini beklerdik. Oysa ne yapıldı? Rakamlar düşük gösterildi. Vatandaşa cesaret geldi, sosyalleşme arttı, virüs her yeri sardı. Vaka sayısı binlerden otuz binlere sıçradı. Şimdi bu ölümlerin vebali kimdedir?
Hastalığı geçtim, ülkenin ekonomisi bozuk ama yönetim hala rakamları düşük göstererek sıkıntıları halka unutturacağını zannediyor. Enflasyonu %11,89 göstererek çarşıdaki, pazardaki %35-40 olan fiyat artışlarını örteceğini düşünüyor. Reel ekonomiyi değil ekonomik algıyı yönetmeye çabalayan bu politika sonunda çıkmaza giriyor. Bu şaşırtmalara yatırımcılar da inanmıyor. 'Bu ülkenin enflasyonu ne %11'i kardeşim en az %35 deyip' %15 faize dudak büküp, Lira'dan kaçmaya devam ediyor. Neticede dolar almaya devam ediyor, kur yukarı çıkıyor. Alın size işte 'inkâr zihniyeti'nin bizleri getirdiği nokta…
Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası, Finansal İstikrar Raporu açıklandı. Buna göre 360 milyar TL'si yakın izlemede, 150 milyar TL'si tahsili gecikmiş olmak üzere toplamda 510 milyar TL'lik sorunlu kredi bulunduğu açıklandı. Toplam kredi stoku ise 3 trilyon 553 milyar lira. Yaklaşık %13 sorunlu kredilerimiz var. Peki neye rağmen? Sürekli takla attırılan borçlara, düşük faize ve kredi genişlemesine… Tahsili gecikmiş 150 milyarlık liralık kısım ise yasal takip süresinin 90 günden 180 güne çıkarılması nedeni ile şimdilik göze batmıyor…
Peki gelecekte ne olacak? Şimdi acı çekiyoruz gelecekte işler düzelecek mi? Hayır! Size iki örnek vereyim: İlki bu işler ileride düzelecekse yapacağımız üretim teknoloji içeren, para eden mallardan olmalıdır. Yüksek teknoloji içeren mallar nasıl üretilir? Elbette ki kaliteli, eğitimli personel ile. Ancak bu personeli yetiştirecek eğitim sistemi Türkiye'de mevcut mu? Sonuçlar bize olup olmadığını söylüyor: YKS'de TYT'ye giren adayların %24'ü fen bilimlerinde hiçbir soruya doğru yanıt veremedi. Temel Matematik'te ise 399 bin aday sıfır çekti.
Eğitim sisteminin yetersizliği sınav sonuçlarına yansırken bu sadece kişiyi, aileyi değil gelecek 5-10 yılda ülkenin kaderini de etkileyecek.
Mevcut kötü tablonun düzeltilmesi için eğitimde, hukukta ve ekonomide reformların yapılması gerektiği konusunda tüm toplum mutabık. Ancak bu değişim hareketi de kendi kendisine oluşmuyor. Reformlar için iki şart var: 1-Siyasi irade 2-Yatırımlar için kaynak.
Türkiye'de reform için siyasi irade var mıdır? Bunun takdirini size bırakıyorum. Ancak kaynakların reformlar haricinde lükse, keyfe aktarıldığını söyleyebilirim. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşüldüğü toplantıya geldiği lüks makam aracı eleştirilen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay bakın kendisini nasıl savunuyor: 'Mercedes meraklısı değilim. Devleti temsilen genel uygulama neyse ona uyumun dışında bir şey söz konusu değil' Devleti temsil illa da Mercedes ile mi olur? Toyota, Ford ya da daha makul fiyatlı araçlarla temsil olmaz mı? Kaynaklar lükse akmak zorunda mıdır?
Sözün özü, olanlara baktığımızda Aralığın Kasımdan, Ocağın Aralıktan daha zor geçeceğini görüyoruz.