Uyardı, direndi, vuruldu, haklı çıktı
Hastane ziyaretlerimden hiç birisinde soramadım kendisine: "Fatih, sana en ağır gelen nedir? Kendi devletinin envanterinde kayıtlı kurşunu yemek mi, yoksa yıllarca dikkat çektiğin tehlikenin tam olarak anlaşılamamış olması mı?"
Ankara Emniyet Müdürlüğü'nden Şube Müdürü Mehmet Fatih Eryılmaz, dostumuz, arkadaşımız, kardeşimiz… Tanıdığımızda neredeyse çocuk yaştaydı… Delifişek bir vatansever, çok okuyan bir milliyetçi, normal ötesi bir gözlem gücü ve tahlil kabiliyeti, kabına sığmayan sıra dışı bir emniyetçi…
Onu yakından tanıyanlar iyi bilir… Koca devlet mekanizması uykuya yatırılmışken, o bıkmadan usanmadan bugünleri işledi etrafına… Duyduğu ayak seslerini başkalarının da duyması için çırpındı durdu… Anlattıkları ve verdiği rakamlar kimi zaman abartılı geldi insanlara… Çoğunlukla onun bu düşünceleri, uğradığı haksızlıklar karşısındaki öfkesine ve intikam duygusuna bağlandı… Dolayısıyla objektiflikten uzak olduğu zannedildi…
O ise beyin yapısına, davranış ve itaat biçimlerine, hatta fizyonomisine kadar hâkimdi bu tehlikeye… Gözünden kaçmıyordu hiçbir şey ama nafileydi çırpınışları… Çığlıklarını hep duvara çarpması karşısında mesleği bırakmayı bile düşündü… Olana bitene tahammül edemediği için hukuk okumaya karar verdi, fakülteyi de bitirdi…
Onun yıllarca 'geliyor' dediği darbe sözlerini hatırlayanlar, Ankara semalarında uçmaya başlayan jetlerden sonra onu aramaya başladılar "Yoksa bugün o gün mü?" diye…
***
Fatih Eryılmaz haklı çıkmıştı ama haklı çıkmak yetmiyordu, direnmek lâzımdı… Derhal görev yaptığı Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün önüne koştu… Darbecilerin önüne çıktılar sınırlı sayıda polisle birlikte… Üzerlerine ateş edileceğini beklemiyorlardı belki de… Ne olursa olsun, devletin verdiği üniforma ve ağır silahlarla harekete geçenlerin bu kadar gözü dönmüş olabileceklerini tahmin etmiyorlardı şüphesiz…
Emniyetin kameralarına da yansıdığı biçimde, doğrudan ateş altında kaldılar… Orada şehit düşenler oldu… Fatih Eryılmaz ise karın boşluğundan yaralandı… Mermi karın iç organlara zarar vermeden 10 cmlik çapta bir yırtıkla arkadan çıkmıştı…
Fatih, yaralandığını duyup da hastaneye gelenlere "Gelmeyin, sokakları boş bırakmayın, cepheleri tahkim edin" talimatı veriyordu, o hâlde bile… Çünkü en iyi tanımladığı tehlike ayaklarını yere vura vura gelmiş, kapıya dayanmıştı…
***
Fatih'inki devlete ve millete adanmış bir ömür… İftira ve kumpasla kaybolan yılların, derecelerin ve terfilerin adamıdır Fatih… Tabii hiç bıkılmayan bir mücadelenin de… Kumpasa uğradığı yıllarda hep 'ölüm'e sürüldü, 'kurtulsak' düşüncesiyle… Yılmadı, kaçmadı, direndi, devletine ve milletine karşı görevlerini aksatmadan ayakta kaldı…
Dün sürgüne çıkarıldığı Ankara'da bugün devletini korumak için vücudunu siper etmek tarihin garip ama ibretlik cilvesi… Şimdi aldığı yara ise onun şeref nişanı… Allah onu, devlete, millete ve çocuklarına bağışlamıştı… Çünkü bu 'terörizm'le 'cinnet' arasında gidip gelen tehlike karşısında onun aklına ve tespitlerine ihtiyaç vardı…
Haklılığı geç de olsa acı ve ateşle tescil edilen Fatih'in sağlık durumu iyiye gidiyor… Bu arada onun adına bir teşekkürü biz dillendirelim… 15 Temmuz akşamından sonra Ankara'daki Koru Hastanesi gerçekten çok iyi hizmet verdi… Sadece Fatih Eryılmaz'a değil, başta Kazan'dan gelenler olmak üzere, o akşam yaralanıp da Koru Hastanesi'ne getirilenler, hastane yönetiminin ve personelin çok büyük ilgisiyle karşılaştılar…
Hastaneye yatırıldığı günden itibaren dostumuz, arkadaşımız, kardeşimiz Fatih'e gösterilen ilgi ve destek, ona eviymişçesine sağlanan imkân ve güler yüz dolayısıyla Koru Hastanesi yönetimine şükranlarımızı sunuyoruz…