Üniversiteler ve yine dil
Üniversite meselelerini deştikçe nelerle karşılaşıyoruz. Aklımızda olmayan bir konu: Doktora için istenen yabancı dil puanını aşamayanlar, sınırda kalanlar... Yüksek lisansını yapıyor, sonra doktoraya başlayacak, yine dil puanına takılıyor.
Şu mektup her şeyi açıklıyor:
“Yrd. Doç. hocalarımızın YDS veya İngilizce barajı sıkıntılarını dile getirdiğiniz yazı için çok teşekkür ederiz. Ancak doktoraya başvuru için bekleyen ve bu konuda mağdur olan birçok aday bulunmakta. Doktora barajı 55 puan olarak istenmekte ve 50-55 puan arası kalmış ve yıllardan beri yüksek lisansta kalmak zorunda olan adaylar için de bu konuda yazı yazıp dile getirebilir misiniz. Nasıl ki Yrd. Doç. hocalarımız 60-65 arası kalanların sayısı çok fazla ise doktora adaylarının sayısı da 50-55 arası olanlar bir hayli fazla. Zorlaşan ve aşılması neredeyse hayal olan YDSL sınavına alternatif olarak insanlar çeşitli sınavlara yönelmek zorunda kaldı. Bu sayede de sınav ücretleri çok yüksek olan sınavlar geçilebilme hayaliyle popüler oldu. Akademik kariyerin tam başlarında iken vazgeçmek mi gerekiyor! İngilizce çok fazla gerekli ama past tensten sonra future tens gelmez kalıplarını öğretiyorlar dershanelerde. ÖSYM de bunları destekler gibi sorular hazırlıyor ve sınav İngilizlerin bile yapamayacağı ÖSYM İngilizcesi denilebilecek bir hâl alıyor. Asistan olma şartı olarak 50 dil puanı istenilirken doktora için 55 puan almış olmak şartı aranıyor. Yüksek lisansın başında 50 puan ile kadroya girilebilir ise 55 puan alamayan doktora yapamıyor. Doktoraya başvuru için 50 dil puanı yeterli değil mi sizce? ÖSYM 45-60 puan arasını A2 seviyesi kabul ediyor ama YÖK 55 puan almış olmak şartı arıyor aynı olay Yrd. Doç. hocalarımız için de geçerli 60-75 arası B1 kabul ediyor ancak YÖK 65 almış olmak şartı arıyor.” (O. O.)
İlim yoluna girdiyseniz baştan dil meselesini halledeceksiniz. Ancak, her şey yabancı dil değil. Anadolu’dan yetişen insanlar, çok şeyi idrâk edebiliyorlar ama yabancı dil gerçekten “yabancı” kalıyor.
YÖK öncesi, meselâ İstanbul Üniversitesi’nde doğrudan doktora imtihanına giriyordunuz. Tek şart aranıyordu yabancı dil... Yabancı dili bileceksin, denmiyor, anlayacaksınız deniyor. Dünya çapında anlı şanlı hocalarımız yabancı dil bilmezlerdi ama anlarlar ve ilmî çalışmalarında kullanırlardı. Lügat çok önemliydi. İmtihan herkesin kendi sahasına uygun metinler üzerinden yapılırdı. Genellenmez, ke’l-alaka metinler üzerine kafa yorulmazdı. Şu da var ki, doktoraya kabul edilmek de hocanın iki dudağı arasında idi. Ankara’dan geldim, doktoraya kabul edildim. Yabancı dil imtihanına gereceğim... Hocama: “Nasıl çalışayım?” dedim. İslâm Ansiklopedisi’nin İngilizcesine çalışmamı salık verdi. Tabiî o metinler ağır. Harıl harıl çalıştık. İmtihanda da yanımıza sözlük aldık. (İmtihan kâğıdı da İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde okunur ve not verilirdi. Hoca’nın dahli yoktu. Dönemin ideolojik kargaşasında bazı hocalar birbirleriyle konuşmuyorlardı. Benim kâğıdımı Berna Moran ve Tatyana Moran ikilisi okumuştu. Hocamla ikisi arasında haberleşme de bana düşmüştü!)
Doğrusu bu mu? Tartışılır. YÖK elbette en iyisini bulmak için araştırdı ve şimdiki yolu buldu. Yine soruyorum: Yabancı dil, bugünün teknolojisinde ne getirir, ne götürür? (Daha yazacağız.)