‘Ulus’; dün ve bugün
Doğu Perinçek’in bir manifesto niteliğindeki yazısından dün bahsetmiştim. Perinçek, “Ulus sözcüğünün millet kavramının yükünü taşıyamadığını gördüm ve millet kavramını yeğliyorum” demişti. “Ulusal Kanal”ın adını “Millî Kanal”a çevirir mi bilmiyorum ama, “Ulusalcılar”ın, “millet”e ısınmalarının o kadar kolay olmayacağını belirtmeliyim. Mesele kavram tercihiyle bitmiyor; içinin doldurulması lâzımdır; âdeta yeni bir tedrisattan geçmek gerekir. Biz yıllardır, “ulusalcılık” başka, “milliyetçilik” başka diye boşuna haykırmadık.
Perinçek, iki gün sonra konusuna devam etti. Burada çok tartışılacak mesele olmakla beraber, “millet” tercihini bir başlangıç kabul ediyorum ve ileride, “ulusalcılık” ile “milliyetçilik” arasındaki derin farkı, giderek azaltacağına inanmak istiyorum.
“Ulus”, “ulusal”, çok kullanıldığı için kelimenin nereden geldiğine bakalım.
***
Türk dilinin etimolojisi üzerine söz sahibi olan Sir Gerard Clauson, “An Etymological Dictionary of Pre-thirteenth Century Turkish” (13. Yüzyıl Öncesi Türkçesinin Etimolojik Sözlüğü) eserinde “ulus”un önceki hâli “uluş” kelimesini ele almıştır:
“Uluş kelimesinin ilginç bir tarihçesi vardır. Orijinalinde ‘el’ kelimesinin mukabili olarak ‘vatan-ülke’ anlamında, siyasî muhtevası olan coğrafi bir kavram olarak kullanılıyordu. Sonra şehir isimleriyle özdeşleştirilmeye başlandı ve XI. Yüzyıl itibariyle bazı dillerde ‘ülke’ yerine ‘şehir’ anlamına geliyordu. (...) ulus, Moğol fonetiği ile uyum sağladı ve coğrafi değil de siyasî bir anlam kazandı.” (Oxford 1972)
Clauson, uzun sayılabilecek bir listede, değişik kaynaklarda kullanışları sıralamıştır.
***
Prof. Dr. Hasan Eren, “Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü”nde “ulus” kelimesini madde başı olarak
almıştır.
Kitap elimin altında yoktu. Dr. Yusuf Gedikli, bu bölümü gönderme nezaketinde bulundu. Dr. Gedikli, Hunlardan başlayarak Türk dilinin etimolojisi üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapmıştır. Sanırım bu yıl içinde, 3 veya 4 cilt olarak yılların birikimi çalışmasını yayınlayacak.
Ünlü dilci Hasan Eren, “ulus” kelimesini şöyle açıklıyor:
Ulus: Eski kaynaklarda ulus ‘aşiret, halk, millet, kavim’ olarak geçer.
Teleütçe, Altayca ulus ’halk’, Tuvaca ulus ‘halk’, Yakutça ulûs. Kaluzynski Yakutça ulûsuvermemiştir.
Moğolca ulus, Eski Türkçe uluş. Eski Türkçe uluşun sonundaki ş, Moğolcada s’ye çevrilmiştir. Türkçe yemiş, Moğolca cimis örneğinde olduğu gibi.
Kırgızca ulut biçiminin de Moğolcadan alındığı anlaşılıyor.
Türkçe uluş’un Eski Türkçeden başlayarak kullanıldığını biliyoruz. Orta Türkçe’de uluş ‘köy’ ve ‘şehir’ olarak geçer. Kâşgarlı Mahmud’a göre Çiğiller ‘köy’ olarak, Argular ise ‘şehir’ olarak kullanırlar. Kutadgu Bilig gibi eserlerde de uluş biçimi geçer.
Moğol akınlarından başlayarak Türk diyalektlerinde ulus biçimi yaygınlık kazanmıştır. Dil inkılâbı yıllarından başlayarak Türkçe’de de ulus biçimi (Arapça millet karşılığı olarak) benimsenmiştir.
Moğolcadan Farsçaya da ûlûs (~ ulûs) olarak geçmiştir. (Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara 1999) (Yarın bitireceğim.)