Ülkeyi de biz ayrıştırırız, bayramı da biz yaparız!
Bayram kutlamalarımızdaki yapmacıklık ve gariplikler dikkat çekici... Hele il, ilçe, köy kurtuluş törenleri... Fetih törenleri de aynı... “Allah Allah!..” deyip surlara salvetler, karadan gemiler yürütmeler... İptidaînin iptidaîsi...
Orta Asya’da bağımsızlık törenlerini takip ettim... Eski komünistler bu işi daha iyi beceriyorlar, törenleri bir sanata dönüştürmüşler.
Çeçenistan’da Dudayev zamanında son bağımsızlık bayramlarında Grozni’deydim. O küçücük, daha bağımsızlığın anlamını yeni yeni kavrayan ülkede binlerce insan şimdi bombardımanda yıkılmış olan başkanlık sarayının önündeki geniş alanı hıncahınç doldurmuşlardı. Daha yeni olan bu kutlama şekli bile, bizim kutlamaları siler götürür.
Televizyonlardan Özbekistan’ın bağımsızlık törenlerini seyredenleriniz olmuştur. (TRT evvelden naklen verirdi. A. Yağmur Tunalı Taşkent’te TRT temsilcisiyken, Orta Asya’nın ruhunu gönlümüze sindirirdik âdeta... Bu işler gönül işi...)
Oturup medenî ülkelerde bu tür kutlamalar nasıl yapılıyor incelenmelidir.
Sonra kendimize özgü kutlama şeklini mutlaka bulmalıyız.
Sanatçılar, ilim adamları bunun üzerinde çalışmalıdır.
***
Meselenin diğer yönü...
AKP Hükûmeti, “Ergenekon”, “Balyoz” tutuklamalarından önce, yer yarılıp Türkiye içine gömülse, Mustafa Kemal bağlantılı “millî bayramlar”ı iptal etmeyi aklının ucundan geçirir miydi?
Baloları, kokteylleri iptal ettin... Amennâ!
Resmî törenleri iptal etmek de ne oluyor?
AKP, farklı yorumlanacağını bile bile bunu yapıyorsa, derin düşünmek gerekir.
AKP, zihniyet değişiminde merhale kat etmiştir.
Pervası yoktur... Kim ne derse desin umurunda değil...
***
Bunun arkası nasıl gelecek dersiniz?
“Cumhuriyet”i dönüştürürken, “Türk”ü silmek için yeni bir merhaleye geçmesin?
AKP dokuz yıl önce başa geçtiğinde terör hemen hiç yoktu.
Şehit haberleri gelmeye başladığında kıllarını kıpırdatmadılar. Hiçbir şehit ailesinin acısını paylaşmadılar. Mücadeleyi tamamen askere bıraktılar ama askere de destek olmadılar. Hatta PKK ile gizli gizli pazarlığa oturdular. Zannettiler ki ikisi de “Cumhuriyet”ten muzdarip, birbirlerini anlarlar... İkisi de “Türk” deyince cin çarpmışa dönüyor, ortak paydadan hareketle bir orta yol bulurlar...
PKK’nın asıl niyetini görmemezlikten gelip, dağa, bayıra, ovaya yerleşmesine, askere saldırılara göz yumulmasına sebep bu zımnî anlaşma olmasın sakın!
Baştan beri hâdiseleri takip ettiğim için meselenin bu olduğuna kanaat getirmeye başladım.
AKP, PKK’ya karşı ne zaman sertleşti?.. Daha çok yeni... “Ergenekon”, “Balyoz” tutuklamalarının sonuna gelindiğinde... Yani “yol üzeri çakıl taşları” ufalanmıştır!
PKK’lılar için dinsiz mi demedi, Zerdüşt dininden mi demedi... Neler neler söyledi.
***
Nevzat Tandoğan ismini duymuşsunuzdur... 1929’dan 1946’ya kadar Ankara’da hem valilik yapmış, hem belediye başkanlığı...
Onun bir sözü sık söylenir... Diktatoryal bir örnektir: “Memlekete komünizm lâzımsa onu da biz getiririz.”
Bu sözün aslı şudur:
1944’de, Atsız ve Alparslan Türkeş dâhil milliyetçiler toplanıp hapsedilmişlerdir. Tutuklananlar arasında o sıra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrencisi, sonra çok ünlenecek olan, Osman Yüksel Serdengeçti de vardır.
Nevzat Tandoğan, Serdengeçti’yi karşısına alır ve gazapla bağırır:
“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”
***
Söz nereye varacak?
AKP her şeye hâkim, “Cumhuriyet”in bile “mahiyet”ini değiştirecek bir gücü elinde tuttuğuna inanıyor ki “millî bayramlar”ın esası Cumhuriyet Bayramı’nın kutlamalarını çok rahat iptal edebiliyor; PKK ile at başı giderken, kendisince “PKK’yı silme” kararlılığını gösteriyor.
Demek istiyor ki:
“Ey ahali! Bayram yapacaksak biz yaparız; ey PKK! Etnik ayırım yapacaksak onu da biz yaparız, size ne?”