Uğuz Kağan Destanı
1948 yılının Kasım ve Aralık aylarında Yeni Sabah gazetesinde Atsız''ın altı yazısı çıkmıştır. Yazılardan biri veya ikisi Türk destanıyla ilgiliydi. Daha sonra, 1951 yılının Nisan ve Mayıs aylarında Türk destanıyla ilgili beş yazısı çıktı. Bu yazılar Türk Tarihinde Meseleler kitabında da vardır.
Atsız''ın dördüncü yazısı "Türk Destanını Nazma Çekme Teşebbüsü a) Oğuz Kağan Destanı" başlığını taşıyor. Bu yazıda Atsız, Rıza Nur''un Uğuz Kağan Destanı adıyla "6100 mısraı aşan büyük bir eser" yazdığını belirtiyor ve eseri tanıtıyordu.
Rıza Nur''un Kasım 1937-Kasım 1939 tarihleri arasında yazdığı destan tamamlandığı hâlde yayımlanmamıştı. Belki de kayıptı. Ötüken Neşriyat''ın editörlerinden Göktürk Ömer Çakır bütün aramalarına rağmen kitabı bulamamıştı. Meğer eserin tek el yazması Atsız''ın oğlu Dr. Buğra Atsız''da imiş.
Atsız''ın Türk destanıyla ilgili beşinci yazısında tanıttığı Basri Gocul''un Oğuzlama''sını da yayımlayan Ötüken Neşriyat, Rıza Nur''un, yitdiği düşünülen destanını basmakla Türk destan literatürüne önemli bir hizmette bulunmuştur.
Eserin, bir Rıza Nur uzmanı olan Levent Gündüz tarafından tıpkıbasımıyla birlikte yayına hazırlanması önemlidir çünkü tek nüshası bulunan, hele özel şahısların elinde tek nüshası bulunan yazmaların yitip gitme ihtimali her zaman vardır. Bu yayınla eser artık Türk destan araştırmalarının ve Türk edebiyatının malı olmuştur.
İyi bir bilim adamı ve koyu bir Türkçü olan Dr. Rıza Nur, zorunlu gurbet hayatı dolayısıyla ruh sağlığını yitirmiş, Hayat ve Hatıratım adlı kitabında maalesef Cumhuriyetimizin kurucu liderlerine ağır hakaretlerde bulunmuştur. Bu eserinden dolayı rahmetli Nihâl Atsız''ın da çok öfkelendiğine şahit olmuştum.
Biz araştırmacıların işi, özellikle edebiyat ve destan araştırmalarıyla uğraşanların işi "eser"lerdir. Şu anda, çok güzel bir baskıyla yayımlanmış olan Uğuz Kağan Destanı önümde duruyor. Uygur harfli Oğuz Kağan destanını da ilk yayımlayan ve bu yayını dolayısıyla Fransızların ünlü Türkolog''u Paul Pelliot ile ilmî tartışmaya giren Rıza Nur''un, Oğuz Kağan''la ilgili birçok metinden yararlanarak bu hacimli destanı yazdığı anlaşılıyor. Elimizde hece vezniyle yazılmış, 6.000 mısraı aşan bir destan vardır ve bu eser de Gocul''un, Gencosmanoğlu''nun eserleri gibi, "yapma destan"lar içinde yerini almıştır.
Eserin edebî değeri hakkında Atsız, "Rıza Nur… bu uzun destanda başarı göstermiştir denemez. Eserin, parça parça kuvvetli yerleri bulunmakla beraber, bütünü zayıf kalmıştır." diyor. Ben de aynı fikirdeyim.
11''li hece vezniyle yazılan destanda "monotonluk" kırılsın diye zaman zaman bu ölçünün dışına çıkılır. Bu bölümlerde nispeten bir başarı yakalanır. İdil ırmağının tasvir edildiği şu mısralarda bunu görebiliriz: Önümde, yüksekte güneş / Sanki bir erimiş ateş / Denize akar telaşla / Aktığı yer hep kaynaşır / Nur suya vurur oynaşır.
Cildi üzerine bozkurt işlenmiş eser okuyucularını bekliyor.