Üç gün, üç olay, tek sonuç
Geçtiğimiz haftanın sonlarına doğru peş peşe üç günde yaşanan üç olaydan bahsetmek istiyorum. Aslında üç olay arasında somut bir bağlantı yok ama sorunsal bir bağlantı var. Anlam bütünlüğü açısından kronolojik sıralamadan daha uygun olduğunu düşündüğüm bir sıralamayla, gelin birlikte bakalım bu üç olaya…
6 Eylül: Canan Kaftancıoğlu kararı
CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, birkaç yıl önce attığı birkaç tweet nedeniyle hakkında 17 yıla kadar hapis istemiyle açılan davada, "Türkiye Cumhuriyeti'ni alenen aşağılama", "Kamu görevlisine hakaret", "Cumhurbaşkanına Hakaret", "Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme" ve "Terör örgütü propagandası yapma" suçlarından toplamda 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezası aldı. Kişisel özellikler, pişmanlık duymaması ve yeniden suç işlemeyeceğine dair kendisinde kanaat oluşturmadığı gerekçesiyle mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve cezanın ertelenmesine gerek olmadığına karar verdi.
Karar, İstinaf Mahkemesi'ne gidecek; ancak İstinaf cezayı onaylarsa, toplamda 5 yılın üzerinde olsa da her suç için cezalar tek tek 5 yılın altında olduğundan Yargıtay'a gidemeyecek.
Bunlar kararın hukuki kısmı. Peki ama ilk duruşmanın tarihi, nihai kararın tarihi, kararın gerekçesi ne kadar hukuki?
Malum, Twitter'da 280 karakterlik sınırlama mevcut. Canan Hanım, bu kadar suçu kısacık metne nasıl sığdırdı anlamak güç doğrusu! Üstelik isnat edilen suçlara konu olan tweet'ler 7 yıl öncesine ait. Yani Twitter'in 140 karakter sınırlamasının olduğu dönemden.
Kararın öncelikle ilginç yönü bu: Tweetlerin atıldığı dönemde suç duyurusunda bulunulmuş olsa da dosya ile hiç ilgilenilmemiş, hatta bir kısmına takipsizlik kararı verilmişti. Ancak Kaftancıoğlu'nun tam da yerel seçimlerde ön planda rol oynadığı dönemde soruşturma başlamış, yerel seçimlerin sonuçlanmasıyla yargı bir anda hız kazanmış ve 28 Haziran'da ilk duruşmaya çıkarılmıştı.
Buradaki siyasi ve hukuki tehdidi görmek için Canan Kaftancıoğlu'nun o dönem attığı tweetlerin içeriğiyle veya şimdilerdeki duruşuyla benzer düşüncelere sahip olmanıza gerek yok. Hakkaniyetli olmayan bir duruma sessiz kalmak, 'bugün ona yarın sana' mantığıyla aynı hakkaniyetsizliğin başkalarına da yapılmasına zemin hazırlamak demek.
O yüzden bu kararın doğurduğu tehlike ve endişe, kanımca oldukça büyük.
Nitekim, bu karar, muhtemelen Ekrem İmamoğlu'nu da muhatap alan büyük mesajlar taşıyor…
5 Eylül: Yenikapı sergisinin açılışı
Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen karardan bir gün önce, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun talimatıyla, Yenikapı'da bir sergi açıldı. Ama alışık olduğunuz türden, heykel, resim sergisi falan değil; bu sergi, vatandaşın paralarının nerelere saçıldığını gösteren fuzuli kiralanan hizmet araçları sergisi.
Ve bu serginin açılışından bir gün sonra, yani Kaftancıoğlu hakkında kararın verildiği gün, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "İstanbul ve Ankara belediyelerine kayyum atanıp atanmayacağı" sorusunu "Pazar günü açıklayacağım" diye cevapladı.
Böyle bir ihtimalin akla gelerek sorulma ihtiyacı hissedilmesi mi, bu sorunun yanıtının iki gün sonraya ertelenmesi mi, pazar günü verilen "atanmayacak" yanıtının bir lütuf gibi sunulması mı, yoksa bu kadarını da yapamazlar diye düşünenlerin bile aklından "acaba yaparlar mı" düşüncesinin geçmesi mi demokrasi açısından daha büyük bir sorun; karar vermek güç.
Ama Canan Kaftancıoğlu'na verilen cezanın, muhalefetin yerel seçimlerdeki başarısına kesilecek ilk ve son ceza olmayacağını tahmin etmek güç değil.
7 Eylül: Kılıçdaroğlu'na yumurta protestosu
Gelelim 7 Eylül'e… Ülkedeki en önemli siyasi aktörlerden biri olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun başına gelenler malum. Henüz daha birkaç ay önce saldırıya uğradı ve kendisine yumruk atanlar serbest bırakıldı. Çok geçmedi bu sefer de yumurtalı bir protestoya maruz kaldı ve protestoyu gerçekleştiren yine serbest.
Yumurtalı eylem, aslında dünyanın pek çok yerinde görülen bir protesto türü. Demokratik hak ve özgürlüklerin bu denli kısıtlandığı bir ülkede ne kadar inandırıcı olur bilmem ama; bu eylemi gerçekleştirenlerin serbest kalması protesto özgürlüğü açısından olağan bile kabul edilebilir.
Ancak akla ister istemez şu soru geliyor:
O yumurta Tayyip Erdoğan'a atılsaydı; yumurtayı atan kişi yine serbest bırakılır mıydı?
Hayır.
Oysa demokratik sistemlerde fikirlere, inançlara, kimliklere göre işlemez adalet; siyasi iktidara karşıt olmak bir cezalandırılma sebebi değildir.
Yukarıdaki soruya "evet" cevabı veremeyişimiz; İmamoğlu'nun israfı deşifre etmesinin siyasi ve hatta belki hukuki bir bedeli olacağını düşünmemiz; Kaftancıoğlu'na İstanbul seçimlerinde etkili rol oynamasının cezasının kesilmesi; ciddi bir demokrasi sorununun endişe veren yansımaları.