Türk’ün ortak değerleri

Azerbaycan demek “biz” demek, diye kaç defa yazdım, bilmiyorum. Aynı “kan” aynı “can”dır. Kafalarını “ümmet”e takanlar “aynı kan” deyince irkilmesinler. Aynı iman aynı “sadr”da oldukça, ayrımız olabilir mi? Taşnakçılara teşne sol/komünist, sol/liberal kesimi hiç mi hiç ciddiye almıyorum. Onlar için mutlak “Türk”ten gayrı olmak, aykırı durmak “ilericiliğin” ilk şartıdır.

Azerbaycan'da 106 yıl önce 28 Mayıs 1918'de, Mehmet Emin Resulzade (Bakü 1884-Ankara 1955) önderliğinde, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ilân edildi. Enver Paşa’nın emriyle Nuri Paşa komutasında, Kafkas İslâm Ordusu Azerbaycan Türklerine destek için Bakü’ye girdi. Ancak, Mondros Mütarekesi'nden sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Bolşevikler, Azerbaycan’da, 27 Nisan 1920’de hâkimiyeti ele geçirdiler. Neriman Nerimanov (1870-1925) başkanlığında Azerbaycan SSR Halk Komiserleri Sovyeti kuruldu.

Bundan sonrası malum. Komünist idare çöküp 1990’ların başında, Sovyetler dağılınca Azerbaycan’ın bağımsızlık yolu açıldı. Ne yazık ki, Azerbaycan, diğer Sovyet ülkeleri gibi, rahat bağımsızlığını ilân edemedi. Ruslar saldırdı, Bakü’de katliam yaptılar. Sonra Ermeni Taşnakçılar Türk topraklarını işgal etmeye başladılar. Neticede 30 Ağustos 1991’de bağımsızlık ilan edilse de çok sancılı dönem yaşandı.

Ermenilerin işgal ettiği topraklar 2020’de 44 gün süren savaş ve ardından ara çatışmalarla ancak geri alınabildi. Ermenilerle daha nihaî antlaşmaya varılamadı.

***

Kitap günümüzde, Prof. Dr. Muhtar Kâzımoğlu ve Akif Ahmetgil’in hazırladığı, Prof. Dr. Vahit Türk’ün Türkiye Türkçesine aktardığı “Azerbaycan Halk Hikâyeleri” kitabını hatırlatacağım. (Türk Kültürüne Hizmet Vakfı yayını, 384 s.)

Kitabın yayını için T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek sağlamış.

“Azerbaycan Halk Hikâyeleri” kitabında şu başlıklar yer alıyor:

Tahir ve Zöhre / Nevruz / Aslı ve Kerem / Abbas ve Gülgez / Mesim ile Dilefruz / Âşık Garip / Şah İsmail / Valeh ile Zernigar

“Takdim” yazısı Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’dan.

“Sunuş” yazısı SOCAR Türkiye İletişim ve Kamu İlişkileri Başkanı Mikayil Yusifov ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Yılmaz’dan.

“Sunuş”ta “Türk milleti; bilimin ve tekniğin bu kadar gelişmiş olmasına rağmen, bugün yeryü­zünde var olan milletler içinde tarihî derinlik bakımından köklerinin nerelere kadar uzandığı henüz tam olarak anlaşılamamış, aynı biçimde coğrafi genişlik bakımından da tarihte yaşadığı yerlerin sınırları bütünüyle belirlenememiş bir millettir.” denilerek önemli bir noktaya işaret ediliyor:

“Bu kadar derin bir tarihe sahip olmak ve oldukça geniş bir coğrafyada yaşamak pek çok mil­letle iç içe yaşamayı zorunlu kıldığı gibi yoğun bir karşılıklı etkileşimin de nedeni olmuştur. Böyle bir hayatın milletimize kazandırdığı en değerli ve belirgin tecrübe, başka milletlerle iç içe yaşamayı öğrenmiş ve uzun bir tarihi de böyle yaşamayı ba­şarmış olmaktır. Bu durum doğal olarak Türklerin edebiyatında da yankısını bulmuş, destanlarına, halk hikâyelerine, türkülerine, efsanelerine, masallarına, kısaca bütün edebî ürünlerine yansımıştır.

Bu uzun tarihin ve geniş coğrafyanın önemli etkilerinden biri de Türklerin belki de yeryüzündeki hiçbir milletle kıyas kabul etmeyecek zenginlikte bir sözlü edebiyatlarının oluşmasını sağlamasıdır. Türk lehçelerinin bir kısmında ‘Ağız Edebiyatı’ olarak adlandırılan bu edebiyat, milletin bin yıllarca biriktirdiklerinden, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa, yurttan yurda aktardıklarından oluşur. Ayrıca aktarmalar sırasında bu sözlü edebiyata birtakım eklemeler ve çıkarmalar yapılır ve böylece o, sürekli yenilenir, çeşitlenir, insanlarla birlikte yurttan yurda göç eder. Bu sözlü ede­biyatı var edenler, onu millî bilincin ve kimliğin bir öğesi durumuna getirip zaman zaman da onunla var olurlar, sıkıntılı zamanlarda o ürünlere sarılarak varlıklarını sürdürmeye çalışırlar. Yani bu ürünler toplumlar için sıradan, ağızdan ağıza aktarılan yavan sözlerden ibaret değil, oldukça önemli ve vazgeçilmez işlevler icra eden öğeler olarak değerlendirilmelidir.”

***

“Azerbaycan Halk Hikâyeleri”nde, halk hikâyelerine dair bilgiyi “Halk Hikâyeleri” başlığı altında, bu sahanın tanınmış ilim adamlarından Prof. Dr. İsmet Çetin veriyor. Kitapta yer alan hikâyelere dair şu satırları okuyoruz:

“Kitapta yer alan Tahir ve Zöhre, Aslı ve Kerem, Âşık Garip, Şah İsmail hikâyeleri Türk dünyasının ortak anlatıları, Nevruz, Abbas ve Gülgez, Mesim ile Dilefruz ve Valeh ile Zernigar hikâyeleri İran coğrafyasının da dâhil olduğu Azerbaycan ve komşu Türk gruplarında anlatılan hikâyeler­dir. Verilen metinler Türk kültür coğrafyasında çok geniş ve zengin kültür sistemlerinin üstünde, kültür üstsistemi ürünü olan hikâye örnekleri, ya­ratıldığı ve yaşadığı dönemin zihniyet dünyasını gösterirken günümüzde anlatılmak yoluyla da kültürel aktarıma, ortak kültür unsurlarının keşfine katkı sağlamaktadır.”

Bir örnek aktaracağız:

Tahir ve Zühre’den Üstatnâme:

Gelin size ben arzımı söyleyeyim,

Akil olan, bu dünyada varlık nedir?

Dünya bir bostandır, bozulur gider,

Çiçek nedir, yemiş nedir, bar nedir?

Bu dünyada çok çok tatlı mal olur,

Tamahkârın hali müşkül hâl olur,

Kol kırılır, kulak sağır, lal olur,

Kavim nedir, kardeş nedir, yâr nedir?

Dellek Murat bu yollarda sürünürüm,

Şimdi gidiyorum, ne zaman görünürüm?

Altım toprak, üstüm de taş, örülürüm,

Sıcak nedir, soğuk nedir, kar nedir?

Üstatlar üstatnâmeyi bir değil, iki kere söylerler, biz de söyleyelim iki olsun, düşmanların gözü oyulsun.

Fırsat elde iken iyilik eyle,

Her zaman elinde imkânın olmaz,

Gel güvenme talihine, malına,

Mala, mülke, ömre itibar olmaz.

Dört yanımız bahçe ola, bağ ola,

Sinem üstü keder ola, dağ ola,

Bir küçük ki büyüğe karşı gele,

Düşer el gözünden, bahtiyar olmaz.

Ululu Kerim'i arayan bulur,

Bir gönül yapan, bin Kâbe diker,

Sen çalış işini Hak ile götür,

Hak'tan başka kimse sana yâr olmaz.

***

Ortak değerlerimiz bizi birbirimize bağlar. Kendimize sahip çıkalım.

Yazarın Diğer Yazıları