Türkeş'le röportaj (1)

Alparslan Türkeş, Türk tarihinde 20. yüzyılın, son yarım yüzyılına damgasını vurmuş, ender siyasetçilerdendir. Milliyetçi Hareket onun liderliğinde bir çatı altında siyasî güç olmuş ve yine onun liderliğinde, halk tehlikelere karşı uyandırılmıştır, eli silâhlı ihtilalci komünist maşalara set çekilmiştir.

Türkeş 4 Nisan 1997'de, 80 yaşında hayata veda etti. İki gün sonra onun vefatının 19. yıldönümüdür.

Biz birkaç gün köşemizde, bugünü de aydınlatacak, kendisiyle yapılmış bir mülâkatı vereceğiz.

Mülâkat 3 Mart 1975'te, o zaman belli bir süre Milliyetçi Hareket'in sesi olmuş Ortadoğu gazetesinde (başyazarı Prof. Dr. Erol Güngör'dü.) çıkmıştır. Röportajı yapan Melek K. daha üniversite birinci sınıftadır. (Soyadını yazmayacağım. Yıllar sonra bir konferansta tanıştım. İki büyük çocuğumun annesidir, diyeyim sadece.)

Gazetede, yedinci sayfada, röportaj şu girişle verilmiştir:

"Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş hatırlanacağı gibi 22 Şubat Cuma günü İstanbul'da Aydınlar Ocağı'nda bir konferans vermişti. Bu konferansın tam metnini yayınlayan gazeteniz Ortadoğu, geç olmasına rağmen Sayın MHP Liderinin konferans sırasında sorulan sorulara verdiği cevapları da bugün yayınlamaktadır."

Gazetedeki başlık ise şöyledir: "Ecevit ve arkadaşlarında devamlı olarak iftira ve suçlama hevesi vardır".

Bu başlığın geçtiği bölüm sonlarda yer alıyor. Oraya sonra geleceğiz.

İlk soru ihtilâl üzerine...

Soru - Ordunun idareyi ele almasını, ya da alırsa böyle bir hareketi tasvip eder misi­niz?

Türkeş - Bir memleketin idaresi için ideal sistem, demokratik sistemdir. Halkın seçimle iş başına getirdiği hükümetlerle, halkın devletin idaresidir. Fakat zaruretler bazen demokratik sisteme aykırı bir mücadele geliştirmişlerdir. Türk Silâhlı Kuvvetleri, Türk milleti­nin dayanağıdır, bu, içinde kendisi olan milletin kendisini benimsediği bir müessesedir, İç Hizmet Kanununun bir vazifesi de, Türk vatanını korumak ve kollamak görevidir. Atatürk dahi, gençliğinde ordunun politikaya karışmasını istememiştir. Bu gelenek tâ 27 Mayıs'a ka­dar devam etmiştir. Bu tarihten sonra iş değişmiştir. Demokrasinin gereği olan siyasî partiler, mücadelelerini hasımlarının yok olması yolunda TSK'yı, birer araç olarak kullanmak istemişlerdir. Hadiselerin birbirini takibi sonunda, hem iktidarın hem muhalefetin, pek çok hataları olmuştur. Memleket bir iç savaşın eşiğindeydi. Bu durumda TSK, partiler arası husûmeti yatıştırmak, demokrasiyi tekrar işler duruma getirebilmek için müdahale kararı aldı. Ve planladığımız gibi bir tek Türk'ün dahi burnu kanamadan idareyi aldık. Türk milleti bu müdahaleyi sevgiyle karşıladı. Daha sonra görüştüğüm Menderes bana: "Bu işin içinden nasıl çıkacağız diye düşünüyordum. TSK'nın idareyi ele alması iyi oldu. İster yazılı vesika vereyim, isterseniz sesimi kaydedin" de­yince ben, böyle şeye lüzum olmadığını MBK [Millî Birlik Komitesi] olarak da tarafsız bir hükümet kurmayı ve yeni hazırlanacak Anayasa ile kendimizi kayıt altına aldığımızı, aradaki üzücü olaylara rağmen de sonunda istediğimize ulaştığımızı kendisi­ne belirttim.

***

Türkeş, sözü 12 Mart 1971 Muhtırası'na getiriyor. Yarın.

Yazarın Diğer Yazıları