Türk'e Dönüş (3)
Dün Satı' Bey'i örnek vermiştim. "Vatan" kavramının beşikte öğrenilmesi gerektiğini söylüyordu. Satı' Bey kimdi? Osmanlı'nın son dönemlerinde eğitimde reformlara imza atan kişiydi. 1919'da, Maarif Nezareti'nin müsteşarlığını kabul etmedi ve Türkiye'den gitti. Niçin gitti? "Arap milliyetçi" olduğu için... Suriye'ye geçti, Arapları uyandıracaktı. Başarılı da oldu. Ayrıntısını bulur okursunuz. Tekrar belirteyim Satı' Bey, Türk düşmanı değildi.
Türkiye'de Araplar bir yekûn tutar ve belli illerimizde de toplu hâldedirler. Hiçbir zaman ayrılık güttüklerini işitmedim. Arada dernek kuranlar, "maşa" olanlar vardır. Her zaman olur bunlar. Yaşadıkları ülkenin bayrağını kabul edenler ezici bir yekûn tutarlar.
Kendisince fikir üreten bir "Arap" asıllı var. En çok abonesi olan bir gazetede yazıyor. "İslâmcı" teorisyen geçinir. "Türk" deyince öfkeden kuyruk sokumu titrer! Çok kişinin kanına girmiş, Türk düşmanı yapmıştır.
Bir Satı' Bey'e bak, bir de buna!
Unutmayın ve şuraya yazın: Son peygamber de sırtını kavmine dayasın manasına Mekke'nin en güçlü kabilesinden gönderilmiştir. İbn Haldun'un Mukaddime'sini inceleyin, bu tespiti delilleriyle birlikte görürsünüz. Zamanında yazmıştım.
Üç tarz-ı siyaset tartışmasını biliyorsunuz. Bu köşede de işledim. Üstelik ilk defa yeni tartışmaları da içine alarak "Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar" kitabını da yayınladım. (Bilge Kültür Sanat Yayınları).
Üç siyaset tarzı diye kısaca belirtilen tartışmalar Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslâmcılık üzerinedir. Sözü Ahmed Naîm'in "İslâm'da Davâ-yı Kavmiyet"ine getireceğim. Bu uzun makale 1914'te Sebîlürreşâd'ın 193. sayısında çıkmıştır. "Siyasî İslâmcılar"ın en büyük dayanağıdır. Döner döner hatırlatırlar. (En son fetvacı Hayrettin Karaman özetlemiştir. Hayrettin Karaman konunun üzerinde duruyorsa, meselenin sakatlığını da anlamışsınızdır; maksat Türk düşmanlığı olsun.)
Ahmed Naîm'in makalesinden şu cümleleri alacağım: "Burada Müslimîn arasına kavmiyet ve cinsiyet davasının, tabir-i diğerle asabiyet-i kavmiye ve cinsiyenin belirmesi on beş yirmi senelik bir şey ise de en ziyade açığa vurulması, memleketin hayat ve memât mesâilinden biri hâline getirilmesi Meşrutiyet'ten bed' ediyor. Bu da sâika-i cehl ile Avrupa'dan isti'âre ettiğimiz muzır -ve fikr-i âcizânemce- vücûd-ı İslâmın dâüsseli denecek kadar mühlik bir bedaet-i ecnebiyedir. Zaten Avrupa'nın en fena şeylerini almak, iyi şeylerini de bozmadıkça tatbik etmemek bizim en câlib-i dikkat felâketimizden biridir." (Sayı: 293, 1330-1914).
"Bağdatlı" Ahmed Naîm "Neden şimdi Türkçülük?" diye soruyor ve Batı'nın zararlı bir fikir cereyanının alındığını iddia ediyor.
Birçok araştırıcı Batı'dan milliyetçilik fikrinin geldiğini söyleyip durur. Batı'dan niye gelsin ki... Türk'ün ruh kökünde milliyetçilik vardır. Kaşgarlı'nın kitabından örneğini birinci yazımızda vermiştim. İnsan asl-ı ruhîsine rücû ediyor. Çünkü, Osmanlı ülkesinde anâsır, bir bir çekip gidiyor ve üstelik Türk'le vuruşarak. Türkler özlerine sahip çıkıyor! (Konu mühim. Devam edeceğiz.)