‘Türk Mezarı’ denir!
IŞİD, Suriye’deki Türk Mezarı’nı istiyordu. Etrafı çevriliydi. Türk askerine kıpırdayacağı alan bırakmamıştı. IŞİD’in sağı solu belli olmaz; çılgınca bir harekete girişebilir, sonra “Türkiye’ye de kafa tuttuk.” diyerek, kendilerince “zafer” kazanmış olurlardı.
Türkiye onlar için çok çok önemli... Avrupa’dan gelen aldanmışların en kolay güzergâhı Türkiye. Maşallah sınırlar delik deşik... İçimizde de muhakkak örgütlenmeye gitmişlerdir. Açıkçası bekliyoruz: IŞİD ne zaman Türkiye’de harekete geçecek? Suriye’yi, Irak’ı biraz hâle yola koyabilseydi, herhâlde bizi de ihmal etmezdi!
Süleyman Şah Türbesi’ni boşaltmaya öyle alâ ile valâ ile gitmeye gerek yoktu. IŞİD zaten buranın boşalmasını istiyordu. İnternete kendi çektikleri görüntüleri yüklerlerse hiç şaşırmayalım; “Türk askerlerini adım adım takip ettik.” diyeceklerdir. Daha önce de yaptılar bunu.
Bu satırlar yazılana kadar IŞİD, boşaltılmış Türk toprağına kara bayraklarını dikmemişti. Çok geçmez dikerler.
Ne olursa olsun üzücü bir durum.
İnsanın aklına Mete Han geliyor. Düşmanına atı, avradı veriyor ama “toprak” istenince “Asla!” diyor. Çünkü at-avrat şahsına ait. (Feministler ayaklanmasınlar! Şimdiki kafayla düşünürseniz, feministleri ne derece ilgilendirir bilmiyorum, “namus” elbette topraktan da önce gelir. Tarihi kendi şartları içinde ele almalısınız.) Tung-Hularların (Moğolların), istediği Tung-Hularla Türk imparatorluğu arasındaki çorak toprak ise devlete ait! (Bu vakıa; efsane değil... Çin kaynaklarında mukayyed; tarih boyu her şeyi bir bir yazmışlar. Ne kadar kendilerine yontsalar da, komşuları da ihmal etmemişler. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel Hocam rahmet istedi! Çin kaynaklarına ilk girenlerdendir.)
Allah’tan “Ortalık duruluncaya kadar emanetleri muhafaza ederiz, ortalık durulunca bakarız bir çaresine.” denmemiş, yine Suriye toprakları içindeki Eşme’de bir alan çevrelenmiş, Türk bayrağı dikilmiş. Bu tedbir az da olsa yüreğimizi soğutuyor.
Kim akıl etti bunu? Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi Mete Han’dan başlatıldığına göre, “toprak” meselesi de komutanların aklındadır. Türk ordusunun kuruluşu da Mete Han’a dayanır.
(Nihal Atsız, 1963’te Orkun’da, 1973’te Ötüken’de ısrarla M.Ö. 209’u işaret etmişti. Öyle olacak ki, Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi 1363’ten M. Ö. 209’a çekilmiştir.)
Ahmet Davutoğlu, dün sabah, milletin karşısında, kendisinden beklenmeyen iri bir lâf etti: “Tarihe ve tarihî sembollerine sahip çıkamayanlar geleceklerini inşa edemezler.”
Süleyman Şah’ın Türbesi’nin önemini bu sözlerle belirtmiş oldu.
Açıklamasında birkaç defa “nakl-i kubûr” geçti. “Kubûr” kabirler demek... Kabirlerin nakli. Herhâlde “ehl-i kubûr” aklında kalmış, oradan “nakl-i kubûr”a geçiyor. “Ehl-i kubûr” demek mümkün; anlam derinliği var. Ama “nakl-i kubûr” dersen olmaz; hem yanlış, hem de insanları ne demek istiyor diye düşündürürsün. Nakledilen tek kabir.
O kabrin adı, ilk Osmanlı kroniklerinde (Anonim Tevârih-i Âl-i Osman-Nihat Azamat yayını-, Âşıkpazâde, Oruç Beğ, Neşrî Tarihi...) nasıl geçer biliyor musunuz: “Mezar-ı Türk” ( “Türk Mezarı” ).
Bu kroniklerde ne kadar “Türk” lafzının geçtiğini de ayrıca vereceğim ve “Osmanlı milleti” gibi bir garabet ortaya çıkarmaya kalkışanların yüzlerine vuracağım.