Türk Lirası'na ve sanayisine ağır darbe geliyor!
Perşembe günü Merkez Bankası faizi %17 yaparak 200 baz puan artırdığını açıkladı. Bu kararla Türkiye doları kontrol etmek adına ağır bir bedel ödemeye de başlamış oldu.
Hatırlarsanız dolar/TL 2020 Haziran Temmuz aylarında 6,85 seviyesinde uzun süre yatay seyretmişti. Bunun bedeli de rezervlerde yaşadığımız devasa kayıplar olmuştu. Daha sonra kur yükselmeye başlamış ve 6 Kasım tarihinde 8,58 gibi rekor bir nokta görülmüştü. Berat beyin istifa etmesi ile Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi yeni bir sayfa açtığını söylemiş, faiz artışları başlamıştı.
Ancak faiz artışları kuru, tek başına tedavi edemez. Faiz silahı ancak bir ağrı kesici misali sadece anlık, geçici çözümler sunar. Türkiye'de rezervlerin boşalmasına neden olan 'çarpık tarım ve sanayi yapısı' düzelmedikten sonra, yapılan sadece bir sonraki krize kadar zaman kazanmaktır.
Bu bağlamda yazımızın girişinde dediğimiz 'ağır bedel' an itibari ile ödenmeye başlanmıştır. Peki nasıl ödeniyor, açıklayalım: "Faiz artırımları ancak peşlerinden reform paketleri açıklanırsa bir anlam ifade ederler." Yani faiz artırarak kur dengelerken, bunu yapısal değişimlere yönelik eylemlerle desteklemezseniz, artan faizler dönüp sanayinizi kredi maliyeti yolu ile zehirlemeye başlar.
Bugün Türk sanayisi %12-13 ile ödeyemediği kredi borçlarını %20 ile yapılandırmaya başlamışken, 12 ile ödenemeyen borç 20 ile nasıl ödenecektir? Türk sanayisi için gerekli olan kur seviyesi, dışa bağlı yapısı nedeni ile, 7,50/7,40'da sabitlenme değil, 6,50'ye düşüştür. Ancak 6,50 civarı kur Türk sanayisine soluk aldıracak düşük girdi maliyetini sağlar.
Kuru 6,50 civarına çekmek ise yukarıda da belirttiğimiz gibi ekonomik reformlar ile mümkündür. Reformlar görülmeden yabancı ve yerli yatırımcılar sermayelerini Türkiye'ye getirmezler.
Türkiye'ye gerçek yatırımcı dediğimiz, fabrika kurmak için gelecek sermayeyi sokamazsanız, kuru 7,50 civarında da uzun süre tutamazsınız. Dolar/TL tekrar yükselmeye başlar, tefeci sermaye sahipleri Türkiye'den tekrar faiz artırımı talep ederler. Kuru tutmak için istediklerini verdiğiniz zaman da en iyi ihtimalle firmalarınız temerrüde düşer, hane halkı sefalete sürüklenir, en kötü ihtimalle de Osmanlı gibi maliyeniz iflasa doğru yelken açar.
Daha açık bir ifade ile yüksek faiz verip kuru sabitlediniz diyelim ama çalışma koşullarını reformla düzeltmedikten sonra Türkiye'ye yabancıdan dolar girişi beklemeyin. Yabancı gelmeyince de, kuru sadece faizle kalıcı olarak düşüremezsiniz. Günlük, haftalık geriler, oralarda da firmalar ve hane halkı alım yapar, dolarizasyon aynen devam eder.
Reform demek bir mekanizmadır. Bozuk giden tarım, sanayi, hukuk ve eğitim süreçlerinin yeniden ele alınmasıdır. Türkiye'nin rezervlerini dolar ve euro ile dolduracak, yüksek teknoloji ve verimlilik içeren süreçlerin Türk toplumuna getirilmesi demektir.
Bu eylemlerin yapılmadığı her saniye faiz artışları ile reel kesime darbe vurulacaktır. Türk Lirası ise değerini korumak için faiz bağımlısı haline gelecektir. Ulusal bir para birimi, ancak ihracatını artırarak kalıcı olarak değer kazanabilir. Faizle değerlenen para birimi ilk dış şokta kat be kat değer kaybeder, aldıklarının tamamını geri verir, tüm ekonomiyi yangın yerine çevirecek değer kayıplarına uğrar.
Bakalım deneme yanılma yöntemi ile ekonomi yöneten AKP'li yöneticiler bu gerçeği ne zaman anlayacak? Umarız ilk dış şok her zamanki gibi onların öğretmeni olmaz…