Türk çadırındaki Resul
Bana gelen e-postalar kimden gelirse gelsin kıymetlidir. Ağır tenkit etse dahi çoklukla cevap veririm. Bazen kırıcı mektuplar da geliyor; Yozgat-Yerköy’e bağlı Saray kasabasının MHP’li belediye başkanı Mustafa Kılıçarslan (“Bolubeyi” deriz!) dostumun oğlundan gelen mektup gibi.. Burada hatırlatayım, Bolubeyi oğlunun kulağını çeksin!
Mehmet Demir Atmalı bir not göndermiş, TÜRKAV’ın sitesindeki “İki Mustafa” başlıklı yazısını hatırlatıyor. Baktım... “Türkiye” adının resmen kabulünü bir anekdota bağlıyor:
“Mustafa Kemal ATATÜRK, Ankara Müftüsünü çağırır ve sorar: / ‘Hocam, yeni Cumhuriyetimizin adı ne olsun?’/ Müftü: / Paşam, Peygamber Efendimiz Hendek Savaşı’nı bir Türk çadırında yönetti. Peygamber Efendimiz bu çadıra ‘Kubbet-ut Turkiyya’ diyordu. (yine Ramazan ayında bir Türk çadırında itikâfa girdi). / Mustafa Kemal ATATÜRK, bu gerçeği öğrenince çocuk gibi sevinmişti: / ‘Desene, Peygamber Efendimiz, Cumhuriyetimizin adını ta o zamandan koymuş. Peki, ‘Türkiyye’ olsun!’ demiştir. Ve devletimizin adı Hz. Muhammed Mustafa’dan, Mustafa Kemal’e miras olarak kalmıştır. Kimse bu ‘Türkiye’ ismi ile uğraşmasın, çarpılır, haberiniz olsun. Turgut Özal bu devletin adını değiştirip ‘Anadolu Cumhuriyeti’ yapmak istiyordu (Kaynak: Korkut Özal) derhal çarpıldı ve bugün zehirlenip, zehirlenmediği tartışılıyor.”
Gerçekten Mustafa Kemal’in böyle diyaloğu var mı, bilmiyorum. Ama “Kubbetü Türkiyye” meselesinin kaynağını biliyorum. “Türk Adını Silme Planı”nın da, Turgut Özal’ın “Anadolu Cumhuriyeti” tasavvurunu ayrıntılı verdim. Şimdilerde, “Anadolu İslâm Federe Devleti” kurulmasını isteyenlerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu da unutmayalım. “İslâm” deyince toptan cennete gireceğine iman eden özürlüler, muhâkeme yürütmekten ve İslâmı hakikî manasıyla anlamaktan âcizdirler. Bu tür tekliflerin de bize özgü olduğu ve sırf Türk düşmanlığından çıktığını aklımızın bir köşesinde her zaman tutmalıyız.
Hz. Peygamber’in Türk çadırında istirahatına gelince; bu bilgi Taberî’nin (M. 838-923) Târihu’l-Ümem ve’l-Mülûk’ünde vardır. Hendek Savaşı’nda, hendek kazılırken Türk çadırında oturmuştur. Türk çadırında itikafa girdiği Müslim’in (M. Öl. 875) El-Câmiu’s-Sahîh’inde yer alır. İki eserin de Türkçe tercümelerine bakmadım ama Arapçalarını biliyorum.
Neo İslâmcılarımız, Hz. Peygamber’in Türk çadırında oturmasını ve yine Türk çadırında itikafa girmesini kabullenemeyecekler; ancak, iki ünlü isim bunları tarihe geçirmiştir. Aksi vârid olana kadar bu yazılanları öpüp başlarına koyacaklardır.
Tabiî buradaki “Türkiyye” (Türkî, Türkîye) ile Türkiye’nin adının geldiği “Türkiye” (İtalyancadan Turchia) farklı ama halkın idrâkini de bir tarafa atamayız. Yine böyle bir yoruma girsem de, Mısır Memlûklüleri kendilerini “Ed-Devletü’t-Türkiyye” dediklerinden yola çıkarak, Türk’e ait bir devleti ifade için pek ala “Türkiyye/Türkiye” denmiştir.
Türk düşmanları bilsinler ki, evvelden beri yaşadığımız topraklar “Türkiye” idi; cumhuriyetle birlikte resmîleşmiştir.
Hz. Peygamber’in Türk çadırında oturmasının bir anlamı olmalıdır. PKK/AKP, Türkiye’yi çökertemeyeceklerini görmelidir.