Tiksindirici borç ve tiksindirici anlaşma!
Meral Akşener, "tiksindirici borç" diye önemli bir hukuki kavramı dile getirdi ve "Kanal İstanbul''a yatırım yapan ülkeler ve bankaların parasını ödemeyiz" dedikleri için kendisine ve Kemal Kılıçdaroğlu''na cevaben "Biz bu şirketlerle anlaşma yaptık, uluslararası tahkim mahkemesi yoluyla paralarını söke söke alırlar" diyen Tayyip Erdoğan''a "Hiç heveslenme sayın Erdoğan, bu parayı milletimiz ödemeyecek, sen ödeyeceksin" diye hitap etti.
Akşener, "Uluslararası hukukta, ''tiksindirici borç'' diye bir kavram vardır. Bu kavram, dış borç alan ve bunu milletinin menfaatine harcamak yerine, kendi kişisel ikbali için harcayan liderler için kullanılır.
Bu liderler, iktidardan düştükten sonra, o borcun, ülkedeki vatandaşlardan değil, borcu alan liderlerin, kişisel harcaması olarak kabul edilerek, o kişinin, bizzat kendisinden tahsil edilmesini söyler." dedi. (Konuşma metninde ayrıntısı var.)
***
Vikipedya''daki açıklamaya göre ise "Tiksindirici borçlanma yapan despotik hükûmetlerin temsilcileri, büyük oranda kişisel olarak da zenginleştiği için ''devleti zarara uğratmak''tan yargılanır. Uluslararası hukukta bu tarz borçlar, zorlama altında imzalanan sözleşmelerin geçersizliğine benzer. Diğer yandan diktatöryal yönetimlerle iş birliği yapan ticarî kuruluşları da sorumluluk altına alır.
Meksika, Küba, Kostarika, Irak, Ekvador ve Haiti gibi ülkeler bu hukuktan yararlanarak diktatörlerin yaptığı tiksindirici borçların devlete ait olmadığını öne sürerek İspanya, Birleşik Krallık ve ABD gibi ülkelere veya bu ülkelerden olan şirketlere karşı olan borçlarını ödemedi."
Akşener''in "tiksindirici borç" kavramını dile getirmesini hangi danışmanı tavsiye ettiyse onu da tebrik etmek gerekir. Çünkü kendi halkı aleyhine ülkesini borca batırmak gibi bir suçu, uluslararası hukukun da korumaması gerekir! Hukuk, hakkın teslim edilmesi demektir. Hak milletin hakkı, hukuk milletin hukukudur!
***
Tabii sağlık alanında ortaya çıkan küresel sahtekârlığa karşı da girişilecek, hukuki yollar vardır. Virologlar, "korona virüsün aşısı olmaz" dediği halde insanlara küresel düzeyde aşı denilen sıvılar dayatılıyorsa, bunun da tiksindirici sebepleri olmalıdır!
Konunun dünya çapında uzmanlarından bir olan İtalyan Dr. Stefano Montanari, "Hızla mutasyona uğrayan, antikor oluşturmayan korona virüse karşı aşı hiçbir işe yaramaz. Teknik olarak mümkün değil. Korona virüse karşı aşı diye tutturmaları tam bir küresel sahtekârlıktır." dediği halde, Türk halkına ve insanlığa aşı adı altında bazı sıvılar zerk edilmesine karşı çıkanları "aşı karşıtı" diye suçlamak da "tiksindirici"dir.
***
Bir ülkeyi topyekûn zarara uğratmak, sadece tiksindirici borçlanma yoluyla icra edilmiyor! Meselâ, Türkiye gibi ülkeler 57''nci Hükümet döneminde olduğu gibi ABD tarafından "Uluslararası Tahkim", "Endüstri Bölgeleri" gibi Amerikan şirketlerinin hazırladığı yasaları kabul etmeye zorlanmışsa, IMF tarafından "15 gün içinde 15 yasa" gibi baskılara maruz kalmışsa, buna ne demeli?
Sonuçta Türkiye gibi buğdayın anavatanı olan bir ülkede buğday ve pancar ekim alanları sınırlandırılabildi! Ekene değil ekmeyene teşvik parası verildi!
Veya bağımsız bir ülke, madenleri işletme hakkını devrettiği yabancı şirketler için çıkardığı yasada "devlet payı yüzde 2''dir" der mi! Böyle bir yasayı, işgal altındaki Irak parlamentosuna bile kabul ettiremediler!
Ayrıca Ermeni diasporasına mensup Amerikalı/Kanadalı işadamlarına satılan madenlerden de yüzde 10 komisyon alınıyorsa, yani Türk milletinin serveti ile Ermeni diasporası zengin ediliyorsa, bu tiksindirici anlaşmaya da bir son vermek gerekmez mi?