Terörün tanımı ve çözüm süreci!
Dikkatinizi çekti mi? AKP, CHP ve MHP'nin terör eylemlerine karşı ortak bildirisinde "Terör saldırılarının arkasında Türk milletinin birliğine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğüne yönelik tarihi emeller vardır" ifadesi kullanıldı.
Yani "aziz millet"in veya "milleti İbrahim'in birliğine yönelik" demediler!
AKP, milletin adını Anayasa'dan çıkarmak istemiyor muydu?
Ortak bildiriye imza atmakla gösterdiler ki bu topraklarda, kendileri için de altına sığınılacak şemsiye Türklüktür! Terörün hedefi de Türk milletidir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ziyaret ederek inisiyatif almaya davet ettiği TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın ise 2012 yılında, Birlik Vakfı'nda oluşturduğu bir heyete hazırlattığı anayasa taslağında "Türk milleti"nin olmadığı, buna karşılık devlet başkanlığı ve özerk yerel yönetimlerin bulunduğu hatırlatıldı.
Aydınlık'ın haberine göre eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Birgül Ayman Gürel, Birlik Vakfı'nda hazırlanan taslağın, şimdi Kahraman başkanlığındaki komisyonda hazırlanmaya çalışılan anayasa taslağı hakkında da fikir verdiğini söyledi.
***
Peki PKK, terör yoluyla ne istiyor? Hedefi nedir?
Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, "Bu terör eylemleri hem PKK'nın hem de ABD, AB, İsrail vb. ülkelerin amaçlarına hizmet etmektedir. Burada PKK/PYD kullanılan ve bu maksatla kendisine özerklik/Kürt devleti vaat edilen terör örgütüdür. Bu patlamaların arkasında yabancı istihbarat servisleri vardır" diye yazdı.
Pekin'e göre, "Türkiye'nin Orta Doğu ve Suriye politikalarında kendi çizdikleri stratejinin veya BOP'da kendisine verilen rolün dışına çıkmasının önlenmesidir amaçları... İkili anlaşmalar ve NATO vasıtasıyla Türkiye'nin boynuna geçirilen tasmadan kurtulmasının önlenmesidir maksat. Türkiye bu tasma ile yönlendirilmekte, uygun davrandığında bir iki yemle ödüllendirilmekte, direndiği zaman da ekonomi ve terör dahil her türlü tehdit kullanılarak kendisine yaptırılmak istenen, zorla yaptırılmaktadır. Kızılay'daki patlama da böyle bir cezalandırma ve yön gösterme eylemidir..."
Nitekim Balyoz Davası'yla mağdur edilenlerden kurmay albay Mustafa Önsel, odatv'de yayınlanan yazısında, "ABD Özel Kuvvetleri ile Türk Özel Kuvvetleri arasında iş birliğini öngören, ABD askerlerinin NATO şapkası olmaksızın silâhlarıyla birlikte Türkiye'ye gelmesinin önünü açan yasa, sessiz sedasız TBMM gündemine getirildi" uyarısında bulundu?
***
Tayyip Erdoğan ise Cumhurbaşkanı olarak, "Elinde silâhı olan, bombası olan terörist ile unvanını, kalemini amacına ulaşabilmesi için teröristin emrine verenin hiçbir farkı yoktur. Unvanının milletvekili olması, akademisyen olması, yazar, gazeteci olması o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. O eylemin amacına ulaşmasını sağlayan bu destekçilerdir, bu yardakçılardır. Bu bakımdan terör ve terörist tanımını yeniden yaparak ceza kanunumuza derç etmeliyiz diye düşünüyorum" diyerek terörün yeniden tanımlanmasını istedi.
Oysa AKP iktidarında, "terörist" damgası yemek için ya terörle mücadele etmiş askerlerden ya da terör örgütünün ülkenin bir bölgesinde egemenlik kurmasına karşı çıkan veya Türk kimliğini ve cumhuriyeti savunan aydınlardan olmak gerekiyordu.
Yakın zamana kadar, uygulamalar böyle değil miydi?
Millî direnç gösterenleri terörist ilân etmediler mi? Silivri'ye doldurmadılar mı? Telefonları bu gerekçeyle dinlemediler mi? 25'inci Genelkurmay Başkanı'nı bile "terör örgütü yöneticisi" diye tutuklamadılar mı? Bu tutuklamaların hangisi, hukuki bir delile veya "tanım"a dayanıyordu?
Hukuk uygulanacak olsa, çözüm süreci boyunca örgütün yığınak yapmasını seyreden bütün siyasiler, bürokratlar ve medyadaki destekçileri ve "akil"ler, "terör örgütüne yardım ve yataklık"tan tutuklanırdı! Bunun için terörü yeniden tanımlamaya da gerek yok. Üstelik suç sabit ve resmi tutanaklara dayanıyor!