Terör Kemalist politikaların sonucuydu değil mi?
Şehirlerimizde bombalar patlıyor… Televizyonlarda izlerken, sanki başka gezegenin şehirleriymiş gibi baktığımız Beyrut'a, Şam'a, Bağdat'a dönüyor şehirlerimiz…
Önceki gün İstanbul, dün Kayseri… Yarını bilmiyoruz ama asla olmayacağından emin değiliz… Sayılarla anılan şehitlerimiz, daha düne kadar "Türkiye artık eski Türkiye değil, demokratik bir ülkeyiz, 90'lı yılların yöntemlerine asla itibar etmeyiz" diyen, bugün ise kürsülerden "Kanları yerde kalmayacak" edebiyatına dönen siyasetçilerimiz var…
PKK terörünü, 'Kemalist rejimin baskıcı politikalarının bir sonucu' olarak gören ve 'güvenlikçi politikalar'ı terkettiğimizi, 'demokrasi ve din kardeşliği'ni esas alarak terörü bitireceğimizi öne süren 'tarih ve okuma özürlü' siyasetin ülkeyi getirdiği nokta bu işte…
***
Dünya 5'ten büyük… Doğrudur… Peki dünya Rusya'dan küçük müdür? Suriye'de yaşanan katliamlar için İran'a ve Şia'ya sallayanlar neden Rusya'ya tek kelime edemiyorlar? Dünya 5'ten büyükse ve o 5'in içinde Rusya da varsa, neden?
Tribünleri yatıştırmak için salla İran'a!.. Pop- İslâmcılardan Rusya'ya ses yok… Şanghay'ın şimdilik 5 buçuğuncusu olduğumuzu zannettiğimiz için mi? Yoksa ihraç edeceğimiz narenciyegiller hatırına mı?
***
Mavi Marmara'dan ne destanlar çıkarmışlardı… İçindeki yardımseverlerin uluslararası sularda katledildiği geminin Sarayburnu'na gelişinde törenler düzenlenmiş, tarih yazılmıştı… İsrail'e 'one minute'den çok daha ağır yüklenilmişti…
Ya sonra? Mavi Marmara oldu Mor Marmara… İsrail'le anlaştıktan sonra o gemiye binenlerin hükmü bir anda değişmişti… Bize mi sorup gitmişlerdi, izin mi almışlardı? Bir radyonun ses düğmesi kapatılır gibi kapatıldı ağızlar… Ölenlerin yakınlarından ibaret birkaç kişinin o 'kapanış mahkemeleri'ndeki isyanı dışında ses kalmadı… Onlar da 'havuzîler'in gazete ve televizyonlarında yer almadı…
Tipik bir pop-İslâmcı karakter yine kendisini gösterdi… Ölenler öldü, o yere batasıcası 'reel-politik' yine üste çıktı… Mahkeme kararına rağmen katiller için kırmızı bülten göndermeyen bir sistemimiz vardı… O karar sümen altında tutuldu, tıpkı Rabia işaretinin ağır ağır tedavülden kalkması gibi… Sonuç açıktı: Mavi Marmara uluslararası sularda vurulmuştu ama Türkiye'de karaya vurmuştu…
***
Aslında cemaziyelevvellerini bilince şaşırılacak bir şey olmadığını anlamamız gerekiyor… Uzunca yıllar demokrasinin nasıl 'şirk' olduğunu anlatan ve yazan geleneğin fırsatı yakalayınca hâkimiyeti 'sandık' üzerine inşa etmesi her şeyi ispatlıyor tabii ki…
Oy her şeyi örtebiliyor, her şeyi çitileyebiliyor, her şeyi izah edebiliyor… Kural, ilke, meşrûiyet, tavır, duruş hak getire!.. Bütün doğrular, mevsimlik ve mobil… Borsa veya hava durumu gibi sürekli değişebiliyor… İtiraz etmesi gerekenler ise 'dünyanın en büyük kurşun askerler ordusu'nu ve oluşturuyorlar…
Daha dün bir siyasî partinin kongresinde bir faninin mesajı okunurken, bütün salon ayağa kalktı ve mesaj bitene kadar kimse âdeta kıpırdayamadı… Literatüründe 'atalar dini'ne ve 'dogma'lara sık atıfta bulunan bu gelenek, dogmanın en büyüğünü kendi salonlarında hayata geçirirken, bunun 'din'e uygun olmadığını ne Diyanet yetkilisi, ne bir şeyh, ne bir imam, ne bir pop-İslâmcı yazar, ne de bir ilahiyat profesörü söyleyebildi…
***
Türkiye'de 'dindarlık'la iç içe hatta onu özne yapan siyaset, sadece kendi itibarını yiyip tüketmiyor… Aynı zamanda dindarlığın da altını oyuyor… Gelişmeyi, başarıyı ve büyümeyi duble yolla, havaalanıyla, köprüyle yani insan hayatını kolaylaştıran 'maddî' unsurlarla açıklayan bir anlayış, borsada karşılığı olmayan 'manevî' gerilemeyi ölçme ihtiyacı bile hissetmiyor… Öyle baş döndürücü bir iktidar duygusu ki bu, 'maddî' alandaki eksikliklerin zamanla telafi edilebileceğini ama 'manevî' anlamda çöküşün telafisinin çok zor olacağını düşünmeyi engelliyor…
İşin özü, 'dindar' kurallı-kuralsız kazansa da 'dindarlık' kaybediyor… Orta ve uzun vâdede bu siyasetin nasıl 'aşındırıcı' bir etki yaptığını, geleceği nasıl ipotek ettiğini yaşayanlar görecek… 'Manevî alandaki özelleştirme'nin bedeli de gelecek nesillerin kucaklarına bırakılıyor… Yalanlar, ucuz savunmalar, çelişkiler, çifte standartlar, teviller bir bütün olarak 'manevî gerileme'yi besliyor…