Tarikatların/cemaatlerin milliyeti olur mu?!
Tarikatlar, cemaatler, Saidler her yeri kapladı. Devleti yönetenler Saidlerden bahsedilince huşu ile sağ ellerini kalplerinin üzerine götürüyorlar, salavat bile çekiyorlardır.
Şeyh Said ve Said-i Nursî’nin adı sık geçiyor. “Muhterem” görülenler onlar.
Bir yazımda, bu Saidlerle aynı dönemde faal olan Said Mola’yı da hatırlattım. Sırf Mustafa Kemal’in başlattığı Millî Mücadele’ye karşı olduğu için, zamanımızda, devlette söz sahibi olanların gözdesidir muhakkak. Ancak alenî İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin mensubu olduğu için, sevgileri dolaylıdır. Vahîdettin’le yatıp Vahîdettin’le kalkanlar, 150’liliklerden Said Molla’yı görmemezlikten gelmeleri mümkün değildir.
Açık açık yazıyorum... Ülkemizde tarikatçılığın, cemaatçiliğin milliyeti yoktur. 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü’nde “milliyet” var mıydı?! Darbecileri kim/kimler destekliyordu? Ona bakın önce. Bundan sonraki iktidarı ele geçirme operasyonlarında -seçimle de darbeyle de olur- milliyet esas değildir. Kullanışlı ekalliyetler ve etnisiteler öne çıkarılacaklar “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyen M. Kemal’in ruhaniyetine savlet edeceklerdir. Şu anda görünen manzara budur!
M. Kemal “Nutuk”ta, ülkenin “manzara-i umumiye”sini verirken şu sözleri sarf eder:
“İstanbul’da mühim addolunacak teşebbüslerden biri “İngiliz Muhibler” Cemiyeti idi. Bu isimden, İngilizlere muhib olanların teşkil ettiği bir cemiyet anlaşılmasın! Bence, bu cemiyeti teşkil edenler, kendi şahıslarını ve menfaat-i şahsiyelerini sevenler ve şahıslarıyla menfaatlerinin masûniyeti çaresini Lloyd George hükûmeti marifetiyle İngiliz himayesini teminde arayanlardır. Bu bedbahtların, İngiltere Devleti’nin, kül hâlinde, bir Osmanlı Devleti muhafaza ve himaye etmek emelinde olup olamayacağını, bir defa mülâhaza edip etmedikleri câ-yı teemmüldür [düşünülmelidir].
Bu cemiyete intisâb edenlerin başında Osmanlı padişahı ve halife-i rû-yi zemin unvanını taşıyan Vahîdeddin, Damad Ferid Paşa, Dâhiliye Nezâreti’ni işgal eden Ali Kemal, Âdil ve Mehmed Ali Beyler ve Said Molla bulunuyordu. Cemiyette İngiliz milletine mensup bazı sergüzeşt-cûlar [maceracılar] da vardı. Meselâ; Rahip Frew gibi. Ve muamelât ve icrââttan anlaşıldığına göre, cemiyetin reisi Rahip Frew idi.
Bu cemiyetin iki cephe ve mahiyeti vardı. Biri alenî cephesi ve medenî teşebbüsâtla, İngiliz himayesini talep ve temine matûf mahiyeti idi. Diğeri hafî [gizli] ciheti idi. Asıl faaliyet bu cihette idi. Memleket dâhilinde teşkilât yaparak isyan ve ihtilâl çıkarmak, şuur-ı millîyi felce uğratmak, ecnebî müdahalesini teshîl etmek [kolaylaştırmak] gibi hâinâne teşebbüsât, cemiyetin bu hafî [gizli] kolu tarafından idare edilmekte idi. Said Molla’nın cemiyetin alenî teşebbüsâtında olduğu gibi hafî cihetinde de ondan daha ziyade (rolör) [Roleur: Rol sahibi] olduğu görülecektir.” (Nutuk, 1927 baskısı, s. 8-9)
Şeyh Said, “din-iman-halife” için yola çıktığını söylüyor ama, çok kan akıyor. Kazananlar İngilizler oluyor; Musul-Kerkük gidiyor. Ülke ister istemez bir cendereye giriyor.
Ve Şeyh Said şimdi el üstünde tutuluyor. Üstelik Diyarbakır’da caddeye ismi veriliyor. Daha önce de heykeli dikilmişti.
Allah beterinden saklasın diyeceğim ama bundan daha beter ne olabilir?!
Şeyh Said’in ailesi, farklı yorumlar getirebilir. Bir şey diyemeyiz. Yalnız şu net: Şeyh Said galip gelseydi, ülke parçalanacak, Sevr Projesi hayata geçirilecekti.
Allah muînimiz olsun!
Özellikle orduda ve Millî Eğitim Bakanlığı’nda tarikat/cemaat uzuvlarının hâkimiyet kurması son derece tehlikeli.
Göz göre göre uçuruma sürükleniyoruz. Bu tehlikeye karşı tavırlarını net koyanlar harekete geçtiler. Devlet umuru görmüş Rifat Serdaroğlu, Doğru Parti Genel Başkanı sıfatıyla Yargıtay Başkanlığına suç duyurusunda bulundu. (Ayrıntısına yarın gireceğiz.)