'Takdir-i silahi'
Bizde uzun zaman sonra, hatta ne kadar uzun olduğunu bile hatırlamadığımız bir zaman sonra birisi çıktı dedi ki "Hatalı kararlarımla her iki takıma zararlar verdim. Özür diliyorum"... Oysa biz alışık değiliz böyle örneklere... Onun için gerektiğinde Japonlardan, Korelilerden, Almanlardan, Danimarkalılardan vs. örnekler bulur, ibret çıkarmaya çalışırız...
Köprünün halatı kopar Japon intihar eder... Bizde ülkenin halatı kopar, kimse üzerine almaz, mümkünse bundan 'intihar' değil, 'iftihar' çıkarılır... Gemi batar, Koreli 'takdir-i ilâhi' gerekçesine sığınmaz, sığınamaz, bizde maden patlamasında fatura 'takdir-i ilâhi'ye kesilir, kabullenmeyen garibanlar yerlerde tekmelenir... Kimse sorumluluk almaz...
Teröristlerle el sıkışıp yol verenler, şimdi gelen şehit haberleri karşısında utanmasalar 'takdir-i silahi' diyecekler!.. Tacizci orta yerde, herkesten çok bağırıyor, cenazeye katılıp, orada herkesten çok ağlayan esas katiller gibi... Sorumluyu ara ki bulasın...
Japonya'da Vali çok küçük miktar bir parayla ilgili mahkemede beraat etmesine rağmen 'halkı yeterince ikna edemediğini' düşünüyor ve istifa ediyor... 'Komplo, tezgâh, iftira' savunmalarına sığınmıyor, şereflice çekiliyor...
Bizde utanmazlığın dibine vurulmazsa rahat edilmiyor... İstifa bir erdem değil, enayilik gibi görülüyor... Geçelim tarihi, 2000'li yıllarda numunelik bir adet 'onur istifası' duyan var mı? Genel bir soru bu, bir adet, toplam bir adet, sorumluluğu üzerine alıp, arkadaşlarından veya vatandaşlarından özür dileyip, gereğini yapan var mı?
Bir yığın adam partisini 'seri yenilgiler'e bağlamış, tık yok, sorumlu dış mihraklar veya hainler... Adam ülkesini batırmış, kendi ikbalinin derdinde, içeriden çıt yok... Kendi ticarethanelerini batırsalar, ortakları tarafından indirilecek olanlar, batırdıkları yer kamunun ortak mülkiyetiyse, sorumluluk derhal tabana doğru yayılıyor, tepede hiçbir şey kalmıyor...
Başkalarında bir köprü yıkıldığında mesela, kimse 'filanca ülkede, filanca yüzyılda da bir köprü yıkılmıştı' gibi tarihi didik didik ederek kendine uygun bir örnek aramıyor... Bırakın aramayı, utancından insan içine çıkamıyor... Bir 'kötü'yü başka bir 'kötü'yle yıkayarak temize çıkacağını zannetmek neredeyse kültür hâlini aldı...
Terörden mi şikâyetçisiniz, hemen size 'eski terör'ü hatırlatıyorlar, sorumluluktan kaçmak için... İsraftan mı şikâyetçisiniz, hemen size Avrupa'daki bilmem hangi sarayın kaç odası bulunduğunu, kaça mâl olduğunu anlatarak güya temize çıkıyorlar... İş o derece sapkınlığa kavuştu ki, dinden referans çıkara çıkara bugünlere gelmiş olanlar, size çok rahatlıkla bir başka dinin ruhanî liderinin 'olmayan' harcamalarıyla cevap verebiliyorlar...
'İyiliği emretmek, kötülüğü sakındırmak' yerine, bir başka kötüden referans çıkararak paçayı kurtarmak, yönetme arzusunu beleşe getirdiği için pek makbul... Tıpkı bir seçim sonucunu, tarihte kendisine en uygun seçimle karşılaştırıp, 'zafer' çıkarmak gibi... Ya da 'selef genel başkan'ın dönemiyle karşılaştırma yaparak, farkı ortaya koymak gibi... Bu bir kişinin veya bir kurumun 'özel' hastalığı değil, neredeyse millî özelliğe dönüşüyor... Bulaşıcı nitelikler gösteriyor ve hemen hemen her yerde var...
Sorumluluk alan yok... Bedel ödeyen yok... Suçluluk hisseden yok... Yüzü kızaran yok... Adi hırsızın kameraları gördüğü yerde yüzünü kapatması gibi, yüzünü kapatma ihtiyacı bile hisseden yok... Tam tersine kendisini 'kahraman' hisseden ve herkesten de kendisine 'kahraman' muamelesi yapılmasını zinhar bekleyen 'yarı-tanrı' özentileri var...
O yüzden Kasımpaşa-Rizespor maçını yöneten Deniz Çoban'ın maçtan sonra yaptığı açıklamalar için kendisini tebrik etmek gerekiyor... Çıktı, hatalı yönettiğini ve iki takıma da zarar verdiğini kabul etti, kendisiyle ilgili karar vereceğini açıkladı üzüntü içinde...
Aslında bu 'normal' bir davranıştı ve haber değeri olmaması gerekiyordu... Bizde "filanca yüzyılda, filanca ülkede, filanca maçta, şu hakem de buna benzer hatalar yapmıştı" deyip işin içinden sıyrılmak âdet olduğu için hakemin bu yaptığı elbette sıra dışıydı... Böylece biz de gezegenin başka bölgelerinde örnekler bulmak yerine, küçük de olsa bir teselli örneğine kavuşmuş olduk...
İbret olur mu başkalarına? Tabii ki asla!.. Biz kimseden yönettiği ülke, parti, genel müdürlük vs. zarar görürken veya sorumluluk alanlarında kendi kusurları yüzünden başka insanlar can kaybına kadar mağduriyetler görürken, Japon gibi kendisini doğramasını beklemiyoruz hâliyle, utansınlar yeter... O da yok... Onun için Deniz Çoban istisna oldu ve haber değeri taşıdı ne yazık ki...