Suç ihdasları meselesi
Av. Fahri Artunç’tan bir mektup aldım. Aynı mektubu birçok köşe yazarına da gönderdiğini biliyorum. Kendisi hemşehrimdir. Yerköy’de yetişmiştir. 26 yıl cumhuriyet savcılığı yapmış, emekliliğinden sonra avukatlığa başlamıştır. Bizden önce okumaya gittiği için az görüşsek de, ben Ankara’ya uğradığımda, fırsat buldukça Fahri Abi’yi Ankara Adliyesi’nde ziyaret ederdim. Uzun süre görüşemiyorduk.
Farklı bir mektup... Bir “hukuk” a çağrı âdeta. Kayınbiraderi Tuğgenerel Celalettin Bacanlı tutuklu. C. Bacanlı, çok sevdiğim Yozgat’ta avukat eski MHP İl Başkanı Ruhi Bacanlı’nın da amcasının oğlu. Bacanlılar geniş bir ailedir. Fahri Artunç, avukatı olarak kayınbiraderinin durumunu incelemiş, hayretler içerisinde kalmış.
Fahri Bey, “darbeler” meselesini ele alıyor ve önce: “Hukukun üstünlüğüne inanan bir kimse olarak tüm yasadışılıklara cesameti ne olursa olsun karşıyım; suçun küçüğü-büyüğü olmaz. Hele demokratik yollarla seçilen iktidarları demokrasi dışı yollarla yıkmak hiçbir zaman onaylanamaz” diyor. Sonra ekliyor: “Ancak bu yapılırken evrensel ve yerel hukuk yok sayılarak, halkın da zekâsı ile alay eder gibi kategorik olarak bir kamu sınıfından öç almak adına yargının kullanılması ve onun artık güvenirlikten çıkmasına yol açılması... bu kadar kolay olmamalıdır.”
Fahri Bey, 26 yılı savcılıkta geçmiş, 40 yıllık hukukçu olduğunu özellikle belirtiyor ve şunları söylüyor:
“İlk olarak ceza kanununun ilk maddelerindeki temel kural ‘kimseye kanunda yazılı olmayan suçtan ceza verilemez’olmasına rağmen binlerce kişi ” hükümeti karalamak suretiyle itibarsızlaştırarak devirmeye teşebbüs’ gibi yasada bulunmayan bir suçlamayla işlem görüyor ve cezalandırılıyor.
Ceza hukukunun ikinci kuralı “hâkimler yorum ve kıyas yolu ile suç ihdas edemezler” kuralıdır. Burada da birtakım fiil ve işlemler indî ve keyfi bir şekilde yorumlanarak bir suça doğru gidiliyor. Bu da basından izlediğimiz kadarı ile yargının son zamanlarda sıkça başvurduğu, ancak tüm hukuk kurallarına ve akla aykırıdır. Ceza kanunlarında maddenin lafzına bağlılık da esas kuraldır. Bununla bir kısım kişilerin hükümetten memnun olmaması nedeniyle bir araya gelip ondan kurtulmak için planlar yapmayı TCK.312. md. kapsamına sokmanın mümkün olmadığını anlatmak istiyorum. Plan yapmak da bir suçtur ve karşılığı TCK. 316. md. dir.”
Fahri Bey, yılların hukukçusu olarak akıl yürütüyor:
“Burada sanıkların çete kurarak zorla hükümeti yıkmaya teşebbüs suçundan yargılandıklarını basından öğreniyoruz. Yapacağım açıklamalar sonucunda ortada bir suç olmadığı kanaatine varılırsa dolaylı olarak çete suçu da oluşmayacaktır.
Yukarıda açıklanan evrensel ve yerel hukuk gerçeklerinden sonra bu suçun unsurları olan ‘cebir ve şiddet’in kullanılmış olması veya o yola dönülmeyecek şekilde girilmiş olması, beraberinde de ‘teşebbüsün’, yani eylemin başlamış olması gerekir. Bunun tipik örneği de O’nu idama götüren Alb. Talat Aydemir’in 22 Mayıs 1963 hareketidir. Demek ki suçun oluşması için elverişli sayıda personelin elverişli silahlarla donatılmış olarak hedefe giderken (kışlanın bahçesinde de olsa) üstün ve meşru güçlerce durdurulması gerekir. Bu anda suç tamamlanmıştır. Bunun dışındaki kriterler geçerli değildir.”
(Devam edeceğim.)