Sıra ‘hilâfet’ talebinde!
Vahdettin “Kara kaşlı, sırma saçlıydı” demeyle başladılar. Bundan sonraki talepleri: “Hilâfet gelmelidir.”
Vahdettin’in halifeliği kurtarmak için ABD Başkanı Coolidge’e mektup yazdığını dün belirtmiştim. Vahdettin’in mektubunda kullandığı üslûp hepimizi incitecek niteliktedir.
Vahdettin, bunu yazamaz; onun adına kim bu mektubu yazdı ve kim imzalattı? Bunun açığa çıkarılması lâzım. Osmanlı’nın da diğer adı Türkiye’dir. Bu ülkenin kurucu ve hâkim unsurunun Türk olduğunu bilmemesi mümkün değildir; belki bütün Müslümanları eşitlemek için Türkleri deryada damla göstermiş de olabilir ama ne olursa olsun başka türlü ifade kullanmalıydı. Esasen, halifeliği kurtarmak için ABD başkanından muavenet istenmesi, halifeliğin aslî anlamıyla ne kadar bağdaşır?
Halifelik Hz. Ali’den sonra bitmiştir ve artık krallıkların, sülâlelerin taht gasbı başlamıştır ve ilânihaye bu sürüp gitmiştir. Kimse “İslâm” adına halifeliği bana karşı savunmaya kalkışmasın! Zaten kesin inançlılar yüzünden bir adım ileri gidemiyor, kendi kendimize açtığımız çukurda debelenip duruyoruz.
Halifelik, zamanında sembolik olarak kullanılmıştı. Osmanlı büyük oranda Müslümanları toprağında barındırıyordu. Abdülhamid dünyanın çehresi değişirken ve Osmanlı topraklarında “ayrılma” fikirleri kök salarken, son bir umut halifeliğe sarıldı; fakat kader değişmedi. Bir faydası oldu; Hint Müslümanları (Pakistanlılar dâhildir) Anadolu’ya sırf halifelik hatırına destek vermişlerdir.
Sembolik olarak kalsa ne olurdu? Varsın kalsın diyeceğim ama son halife de Osmanlı hanedanındandı (Abdülmecid Efendi tam bir Batılıydı, ressamdı!) Mesele hanedanlığın bitirilmesi ve Türkiye’de yeni bir dönemin başlatılmasıydı.
Prof. Dr. Erol Güngör’ün “İslâmın Bugünkü Meseleleri”nde, “İttihâd-ı İslâm ve Hilâfet” başlıklı bölümü okuyun lütfen. Erol Güngör, kafa karıştırmadan gereklilik ve gereksizlik muhasebesi yaparak herkesin “Ha öyle miydi?!” diyeceği bir dille hilâfeti anlatmıştır. Tabiî İbn Haldun üstadımı unutmamak gerekir. Asıl noktayı koyan odur. (“Türk Adını Silme Planı” kitabımda vermiştim.) (Hilâfetçiler, Dr. Hasan Gümüşoğlu’nun “Osmanlı Hilâfeti ve Kaldırılması” başlıklı araştırmasını hatırlatacaklardır! Masamın üzerinde!)
Şimdi İbn Tanrıberdi’yi okuma zamanı. Ünlü kitabı “En-Nücûmu’z-Zâhire (Parlayan Yıldızlar)”da (Arapçadan tercüme eden D. Ahsen Batur. Selenge Yay., 0212 5144573) Abbasî halifelerinin Memlûkluların elinde nasıl oyuncak olduğunu yer yer verir. Memlûklular da Türkler ve Çerkezlerden -topluca söylersek- “Türkler”den müteşekkildi. Çünkü Türk-Çerkez ayıramazdın ve hepsi Türkçe konuşurdu. (Türkiye’de bildiğim bazıları “Çerkeslik” davasına kalkıp üstelik Türk düşmanlığı ediyorlar. Dibini karıştırırsak asıl “Türk” onların çıkacağından şüphe etmesinler ve dek dursunlar!)
İbn Tanrıberdi (1410-1469), 16 sultanın dönemini idrak etmiş bir “canlı” tarihtir. Halifeliği tartışanlar onun yazdıklarını gözden ırak tutamazlar!