Şeytan girmiş içlerine!
Soma faciasında birinci derece sorumlu olan hükûmettir. Hükûmet edenlerin ruhunu kavrayan şu mektubu vereceğim. Mektubu yazanın ismini sormayın. Hükûmet edenleri çok iyi tanıyan bir zat:
“Biliyorsunuz, insan dışında varlıklar da var. Şeytan bunlardan biri. Şeytan insanı hidayete erdirmemek, selâmete ulaştırmamak amacıyla son derece aktif olan bir varlıktır. İnsan, şeytana rağmen Müslüman olmuşsa bu defa şeytan onu Müslüman durumdan düşürmek için yine aktif davranır. Şeytanın nereden vuracağı, hangi yolla nüfuz edeceği kestirilemez. Şeytan sadece din konusunda değil, hangi kıt’a, hangi ülke, hangi din, hangi soy, boy gibi unsurlar olursa olsun tümüne iyilik, doğruluk, hak, hakikat gibi erdemler konusunda da insana musallat olur. Musallat olur ki, insan görmez olur, duymaz olur, kabul edemez olur.
Şimdi, bu durumu sizin de yazınızda belirttiğiniz bir milletvekilinin günler öncesinden Soma’ya dikkat çektiği, ancak meclis çoğunluğunca bunun görmezden gelindiği konusunda birleştirdim. Birisi çıkmış, bakın felâket gelebilir, ihtimal var belki felâket yakın demiş, diğerleri, yani çoğunluk ise böyle bir şey yok kardeşim, senin amacın bağcıyı dövmek demiş.
Duyarlı Müslüman, hele ki toplumsal sorumluluk taşıyorsa, bu felâketle o adamın günler öncesi söylediği arasında kendiliğinden bağ kurmaya çalışır; çünkü, inancı, dini bunu zorunlu kılar. Dünyada yapıp ettiklerinden, yapmayıp ertelediklerinden ahirette hesap sorulacak.
Hesap sadece ahirette değildir, dünyada da hesap vardır. Fakat en önemlisi, ’Ben zina yaptım. Bana cezayı uygula.’diyen kadın sahabe gibi vicdana sahip olmaktır. Japon harakiri yapar, vicdanını rahatlatmaya ya da toplum önünde itibar kazanmaya çalışır. İslâm’da, gelenekte intihar yok, ama itiraf var, özür, yani tevbe var.
Biri felâkete dikkat çekiyor, diğerleri ise ’Hadi canım sende!’diyor.
‘Hadi canım sende!’ sözünü şeytan söyletiyor, yani bu kişiler şeytana uyuyorlar. Şeytana uymasalardı, milyarda bir ihtimal de olsa bu felâket olmayabilir miydi? Evet, olmayabilirdi.
Bu kadar ölü sayısı, yine kaderle izah edilebilecek bir durum değildir. Gerçekten, sorumlu olan sıralı yetkililer, taa en büyük idareciye, seçilmişe kadar, sorumluluğu yok mudur?
Güney Kore Başbakanı batan gemideki kurtarma yetersizliğinden dolayı vicdanen istifa ediyor, özür diliyor... O Müslüman değil. Güney Koreli olmayan ise Müslüman.
En mükemmel din, en son din, Allah’ın razı olduğu tek din İslâm dini ise, Allah en mükemmel ise, gönderdiği din mükemmel ise, Müslüman ne olmalı? Problem, sakat din anlayışında.
Ne yazık ki bu sakatlığın kaynağı dinî okullar ve kimi özel, resmi dinî kurumlar.
Vicdan, çok duyarlı bir konu. Vicdan, tertemiz yaratılış, var oluş, fıtratın yansısı. Tıpkı aç nine ve torunlarını geç fark eden, sırtında un çuvalı taşıyan Hz. Ömer gibi. O çuvalı başkası değil o taşımalı; çünkü, o müminlerin sorumluluğunu almış emîrü’l-müminîndir.
Biz bu kültürün neresindeyiz, dersiniz?
Afrika’da bir kuyu da senin olsun diyerek, dünyalık toplayanlar, bu kültürün neresinde? Bir başka ... feneri olayı mı?
Bence bu olay diğerleri gibi yakında bir varmış bir yokmuşa karışır.
Müslümanca yaşamak gerçekten zor.”