"Şehit olmak istiyorum"
Enerji Bakanımızın "Şehit olmak istiyorum" açıklaması gerçekten göz yaşartıcıydı… Gerçi bu dileğini Gabar'da veya Kandil'de düşman mevzilerine dalarken değil, başkentte serin bir salonda Diplomasi Muhabirleri Derneği üyelerini ağırlarken dile getirmiş ama önemli değil!.. Önemli olan niyet!..
Gazetecilere şehit olmak istediğini açıklamak öyle büyük bir sevaptır ki, ne Saray'da o küçük cemaate namaz kıldırırken fotoğraf çektirip servis ettirmeye benzer, ne de başka bir şeye… Buradan hâsıl olan sevap sadece kendisine değil, bütün kabineye yeter!..
Enerji Bakanımız Soma'nın patlama günlerinde bölgeye intikal ederek, bu da yetmezmiş gibi aynı gömleği iki gün üst üste giyerek zaten kâfi miktarda şehit sevabı kazanmıştı!.. Ama 'nur üstüne nur' fena olmaz tabii!..
Bir de Bağdat'ın denetiminden kaçırılan Kuzey Irak petrolünün bizim üzerimizden İsrail limanlarına indirilişini de unutmayalım… Önemli olan petrolün parasının bizdeki kamu bankasına yatırılıyor oluşuydu!.. Burada da hem 'döviz rezervimiz', hem de 'sevap rezervimiz' artıyordu… İsrail filan diyerek ayrımcılık yapmayalım, ne de olsa hepimiz İbrahim'in milletindeniz!..
*****
Önce KPSS'ye girip, sonra da dümenden mülâkat modeli şehitlik yok… Sayın Bakan bu dileğini gazeteciler aracılığıyla kime duyurmaya çalışmış acaba? "Kalplerdeki her şeyi bilen" Allah'ın böyle bir aracı gruba ihtiyacı olmadığına göre kime?
Yine de bu işin bir prosedürünün olması lâzım… Şehit olmak isteyen ve çaresizlik içinden derdini gazetecilere açan bir Bakan nereye başvuracak, hangi işlemleri yapacak? Önden çekilmiş iki resim ve bir dilekçeyle BİMER'e mi başvuracak? Kırmızı plakalı arabasıyla en yakın ilçe müftülüğüne mi gidecek? Bütün Bakanlar aynı anda başvurursa tıpkı Hac kontenjanı gibi şehit adayları çekilişle mi belirlenecek?
*****
Keşke bütün Bakanlarımız şehitlik için koştursa, hatta öncekiler de… Sahneyi düşünebiliyor musunuz; çetin bir muharebede Muammer Güler kendisini Nihat Zeybekçi'nin önüne atıyor, kurşunlara göğüs germek için ve sesleniyor: "Öleceksem ben öleyim. Senin çocuklar daha küçük. Benimkinin maşallahı var. Hem yeni yalı aldın, hayrını görmeden ölme. Bana küçük bir mezar yeri, hatta ağaç dibi yeter!..!
Erdoğan Bayraktar atılıyor hemen söze: "Kimse dert etmesin, mezar yerleri benden!.." Bunu duyan hisli Fikri Işık, montajı olduğu gibi şehadeti de koklama yöntemiyle hissediyor ve gözyaşlarına boğuluyor sevinçten…
Cepheyi düşünün: Egemen Bağış, birliğin mâneviyatını yükseltmek için sürekli okuyor, Binali Yıldırım ise çocuklarına malın mülkün, gemilerin, tersanelerin önemli olmadığını, dünya malının dünyada kalacağını anlatan mektuplar yazıyor…
Efkan Ala ateş hattının ortasında, merak ve heyecan içinde şehadete kaç saat kaldığını soruyor Zafer Çağlayan'a… Parsel parsel susuyor Bülent Arınç ama göğsü iman dolu!.. Ve Yalçın Akdoğan, âkilleri takmış peşine burçlara tırmanıyor…
*****
Başta Enerji Bakanımız olmak üzere, bu topluluk yaş gereği Conk Bayırı'na, Anafartalar'a, Sakarya'ya, Dumlupınar'a yetişemedi… Şimdi elimizde şehadet fırsatı olarak sadece terörle mücadele var… Onda da iyi mücadele verdiler, Oslo'da, İmralı'da, Brüksel'de, Ankara'da!.. Dileriz bu büyük mücadele -isteyenler için- şehadetle taçlanır!..
Sonra biz de, çocuklarının içinden malı götürmeye kalkanlar, harama el uzatanlar, memleketi yağmalamaya kalkanlar, para sayma makineleriyle uyuyanlar çıkarsa onlara İstiklâl Marşı'ndan "Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı" dizesini hatırlatırız…
Geriye bir tek -varsa- şehitlerin bile affedilmeyen 'kul hakkı' kalıyor… Onu da Hayrettin Hoca'ya sormak lâzım!..