'Şark Meselesi' bitmez
Ahmet Davutoğlu, Erzincan'da yaptığı konuşmada "Şark Meselesi bitmiştir." diyor:
"Şark Meselesi diyerek doğuyu istila edenlere karşı, artık Şark Meselesi bitmiştir artık bundan sonra yükselen Türkiye Cumhuriyeti vardır."
Bir "Küçük Şark Meselesi", bir de "Büyük Şark Meselesi" vardır.
Balkanlar, geçmişte "Büyük Şark Meselesi"nin parçasıydı; şimdi ise Güneydoğu Anadolu.
Emperyal güçler, Osmanlı'yı anasırdan vurdu. Balkanlarda Bulgar, Yunan, Makedon, Arnavut, Sırp, Ulah... Ne ararsan vardı. 1912-1813 Balkan Savaşları'yla Balkanlar tümden gitti.
A. Davutoğlu "Şark Meselesi" derken, PKK harekâtını mı kastediyor? Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında isyanlar, zaman zaman "Şark Meselesi" olarak adlandırılmıştır. Ama bu "Küçük Şark Meselesi"ni "Büyük Şark Meselesi"nden ayıramayız. Büyük Şark Meselesi, Türk'ün Anadolu'ya gömülmesi, gömülemezse sürülmesi meselesidir. Bir meselede Hristiyan Batı dünyasının parmağı varsa, o muhakkak Büyük Şark Meselesi'nin içindedir.
Prof. Dr. Kemal Beydilli, "XIV. yüzyıldan 1912/13 Balkan Savaşı'na kadar bir Osmanlı toprağı olarak Türk idaresi altında kalan Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiyesine giden yolda, 'Şark Meselesi'nin en önemli duraklarından biri olarak yakın tarihimizde ayrı bir yer işgal etmiştir." der ve uzun uzun Makedonya meselesini inceler. ("Abdülhamid Devrinde Makedonya Mes'elesi'ne Dâir", Osmanlı Araştırmaları, C. IX, 1989).
Başka makalelerinde de "Şark Meselesi"ni derinlemesine ele alan Prof. Dr. K. Beydilli, Balkanların kaybedilişini, "'Şark Meselesi'nin en önemli duraklarından biri" göstermekle beraber, o zamandan bu zamana baktığımızda birinci durak olduğu görülüyor. Misak-i Millî sınırlarının dışında kalan her yer ikinci duraktı ve Osmanlı'yı Batı silip bitirmişti. Misak-ı Millî'yi bile tam koruyamadık... Musul ve Kerkük İngilizlere kaptırılmıştır. Nahcivan ayrı bir dert, Batum ayrı bir dert...
Yusuf Akçura'nın Birinci Dünya Savaşı Türk Yurdu dergisinde yaptığı şu değerlendirme Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlamak üzere olduğunun dillendirildiği şu zamanda hiçbir şeyin değişmediğini göstermektedir:
"Avrupa devletlerinin kendi aralarındaki münasebetleri tayin ederek hayat-ı dâhiliyelerine icra-yı tesir eyleyen esbap ve avâmilin en mühimi Şark Meselesi'dir. Hayat, maişet hatta zevk ve sefâhet nizâı onları bu meselenin halline sevk ve icbar eylemektedir. Lâkin bu mesele, Şarkın tılsımlı hazineleri gibi kendisiyle meşgul olanlardan denizler kadar kan ister. Balkan Harbi, Şark Meselesi'nin talep ettiği kanlı âyinin bir mukaddimesinden ibaretti. 1329 [1913] senesi Türkleri Avrupa'dan sürüp çıkarmaya çalışanlar, Müttefikîn generallerinden ziyade İtilâf-ı Müselles diplomatları idi. İtilâf ve İttifak pişdarlarını çarpıştırarak kuvvetlerini denediler. Yunan ve Sırp'ın galebesini Fransız ve Ruslar kendi tarafları gibi alkışladılar." (A. Y., "1330 [1915] Yılı", Türk Yurdu, S. 79 (5 Mart 1331 [18 Mart 1915]).
Burada "Müttefikîn" (Müttefikler) ve "İtilâf" adlandırmalarına dikkat. Amerika'nın bizim yanımızda görünüp PYD'yi alkışlaması, bize savaş aşmış Ruslarla aynı hizaya gelmesi...
Türkiye artık savaşa girmiştir. "Şark Meselesi" bitmemiştir ve biz daima yalnızız.