Sandığa gitmek neden önemli?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalif seçmeden bazılarının küsmesi, kızması ve bu sebeple sandığa gitmemesi, ya seçimin sonucunu hiç istemedikleri şekilde etkilerse, ne olacak?
Katılım sayısının kritik öneminin olduğu bir seçimde, sandığa gitmemek, seçilmesini istemediğin adaya oy vermekten farksız bir sonuç doğurabilir.
Görüyoruz ki, ikinci tur için seçimdeki iki rakip de oldukça sıkı çalışıyor. İlk turu önde bitirmek, ikinci turda da galip olmak anlamına gelseydi, mevcut iktidarın aktörleri bu denli çaba harcar mıydı?
Cumhur İttifakı'nın ikinci tur hamleleri
İktidarın yurt dışında kurulan sandıklarda Kemal Kılıçdaroğlu'na verilen oyların yüksek çıktığı ABD, Kanada gibi ülkelerde oy verme süresini iki günle sınırlamaya çalışması (her ne kadar daha sonra bu sınırlama yasal bulunmayarak iptal edilse de) dahi, iktidarın da ikinci tur seçimlerinde çok rahat olmadığını göstermiştir.
Neticede, ABD'de 134 bin, Kanada'da 40 bin, Birleşik Krallık'ta 127 bin, Avustralya'da 53 bin seçmen bulunuyor. İlk turu 2,5 milyon oy farkı ile önde tamamlayan Erdoğan, ikinci turu kazanacağından emin olsaydı, bu seçmenlerin Kılıçdaroğlu'na oy vermesini engelleme çabalarına girmezdi.
İhaleler, teşvikler, yardımlar, maaş zamları, seçim öncesi kamuda işe alımlar, neden 21 yıldır veya hemen şimdi gerçekleştirilmediğinin anlaşılmadığı vaatler derken, zaten adil olmayan bir seçim süreci yaşadığımızı daha önce yazmıştım.
Kılıçdaroğlu, hukuka aykırı olarak kamu gücünü sonuna kadar kullanan Erdoğan'la yarışıyor.
İktidar, iki tur arasında miting yapmayacağını söylemesine rağmen Hatay'daki açılışı mitinge çevriliyor.
Deprem sonrası hastaneleri yıkılan şehre yapılan yeni hastane, seçimlere malzeme ediliyor.
Bir süre ziyarete açık tutulduktan sonra limandan ayrılan TCG Anadolu SİHA gemisi, seçimlerin ilk turda sonlanmaması üzerine, tekrar ziyarete açılıyor.
Katılımın önemi
Seçimlere katılımın yüksek olması elbet olumlu bir şey değildir. Aslında yüksek katılım, memnuniyetsizlikten veya gelecek kaygısından kaynaklanmaktadır.
Demokrasinin göstergesi seçimlere yüksek katılımda aranmaz. Liberal demokrasilerde, huzur ve refah yükseldikçe seçimlere katılım azalır. Zira, halkın siyasete ilgisi azalır.
Daha da önemlisi, liberal demokrasilerde anayasal kurumların bağımsızlığı sağlanmışsa ve yasama-yürütme arasındaki denge-denetleme mekanizmaları iyi işliyorsa, halk, iktidara kimin geldiğiyle çok da fazla ilgili olmaz. Çünkü kim gelirse gelsin, büyük yıkımlara sebebiyet veremez, büyük tahribat yaratamaz. Neticede hükümetler geçicidir, olumsuz bir gidişat olursa bir sonraki seçimde seçmen tercihini değiştirir böylece hükümet değişir.
Yani, demokrasilerin güvencesi iktidarların halk iradesiyle değiştirilebilmesinden geldiği kadar, devlet kurumlarının hükümetlerden bağımsız bir şekilde etkili çalışabilmesinden de gelir.
Nitekim, dünya demokrasilerinde seçimlere katılım oranı ortalaması yüzde 66'dır.
Bu yüzden elbette ki, geniş çerçevede arzumuz, 10 yaşındaki çocukların bile siyaset konuşmadığı bir Türkiye'dir.
Ancak bugün, yüzde 87 oranındaki seçimlere katılım dahi, Türkiye'deki düzene güvensizliği göstermektedir. Halk, kimi destekliyor olursa olsun bir endişe içerisine girebilmektedir. Bunun en temel sebebi de yukarıda açıkladığım gibi, anayasal kurumlara güvensizliktir.
Üstelik, eminim ki, sandığa gitmeyen seçmen de ülkenin durumundan memnun değildir. Belki adayların vaat ettiklerine ikna olmamış bir seçmendir ancak yine de gelecek kaygılı seçmenlerdir, buna eminim.
Bu sebeple, 21 yıllık iktidar sürecinin ardından, anayasal kurumların güven vermediği, devlet ile partinin iç içe geçtiği bir düzende yapılan seçimlerde umut, seçme hakkı olan herkesin bu hakkı kullanarak iradesini ortaya koymasında yatmaktadır.
Herkes ne istediğini, bu isteğini ifade edebildiği tek yer olan sandıkta ortaya koymalıdır.